İnsanlar ve halk karşılaştıkları ve yaşadıkları olaylardan etkilenerek umutsuzluğa düşüyor. Umutsuzluk; mutsuzluğa, başarısızlığa ve psikolojik rahatsızlıklara yol açıyor dolaysıyla iş ve ticaret alanında ve devlet kurumlarında verim ve başarı düşüyor. Çaresizlik ve umutsuzluk başlıyor.

Bu duruma, psikoloji kitaplarında, bilimsel olarak ‘’Öğrenilmiş Çaresizlik’’ ve  ‘’yaşanan Çaresizlik’’ veya ‘’Umutsuzluk’’ olarak izah edilmektedir. Toplum, neyi nasıl yaşarsa yaşasın, alışılmış veya kabullenilmiş Çaresizlikten mutlaka çıkmayı başarması gerekiyor. Bizim ülkemizde bu olgu periyodik olarak çeşitli zamanlarda yaşanmıştır. Her zamanda Türk toplumu çıkmayı başarmıştır.

Son 100 yılda ki örnekler; İstiklal Savaşı, 1950’ de çok partili sisteme geçiş, 1960 İhtilali, 1980 İhtilali ve en son 2016 15 Temmuz Kalkışmasıdır. İstiklal Savaşı kazanılarak, ihtilallerin verdiği zararlar telafi edilerek Yaşanmış Çaresizlikten ve Umutsuzluktan çıkış başarılarak, kalkınma ve ilerlemeye devam edilmiştir.

2021 yılına geldiğimizde, adalete güvenin zayıflaması veya adaletin çok uzun süre neticelenmemesi, toplumda umutsuzluğu artırmış, öğrenilmiş çaresizlik baş göstermiştir. Yani adaletsizlikle yaşamayı kabul etme gibi fevkalade ilkel bir düşünce görülüyor.  
İşsizliğin, fırsat eşitliğinin, trafik keşmekeşinin, kentsel dönüşümün, özellikle eğitimin gittikçe zayıflaması ve genel anlamda dünya ile rekabet edemez hale düşmesi, en iyi fakülte mezunlarının yurt dışına gitme arayışları, Yanlışı, Kötüyü kabullenip, Umutsuzluğu yaşamaktır.

İnsanların çok açıkça tepki göstermeleri gereken hadiselerde bile tepki göstermek istemediklerinin nedeni nasıl olsa sonuç alınamayacak olduğundan pasif kalmak daha iyidir şeklinde düşünmeleri UMUTSUZLUKLARININ açıklamasından başka bir şey değildir. Umudu azalmış bir toplumdan da çok şey beklemek beyhude olur.

Anaokulundan başlayarak, üniversiteyi bitirene kadar yıllar süren eğitimden sonra, iş bulamayıp, inşaatlarda, akaryakıt istasyonları ve benzeri yerlerde çalışarak ailesine yük olmak istemeyen binlerce genç. Girdikleri yazılı 

Sınavlarını kazanmalarına rağmen yapılan sözlüde kaybetmeleri çaresizliğe ve umutsuzluğa itmektedir. 
Başarı sağlayabilmek için rüşvet vermek, güçlü adam aramak, tekkeleri ziyaret etmek, din istismarcıların kapılarını çalmak, sonunda yaratana havale etmek yaşanan ve öğretilen çaresizliği yaşamaktır.

Çaresizliğe ve umutsuzluğa katlanmanın bir kurtuluş olduğunu tekrar tekrar anlatarak alıştırıyor. Daha da ileri giderek, FİLAN bizi kurtarır merak etmeyin, sabırlı olun diyor. Yoksullar mükâfatını öbür dünyada alacak diyerek, vatanın kurtuluşunu ve bekasını da ekleyerek, toplumu çaresizliğe alıştırıyor. 

Bilim ve teknoloji çağında hiçbir zaman, hiçbir şekilde toplumun yokluğa ve acılara katlanmaları istenemez. İnsanın bilgisi ve görgüsü ve insanca yaşam bilinci yaşadığı ülke sınırları içerinde yalanla, Göbelse sloganlarıyla bastırılamaz. Kısa ve orta vadede mümkün olsa bile, uzun vadede asla mümkün olamaz.

Alisi, velisi, delisi, bileni, bilmeyeni, özellikle fakülte diploması olanların, büyük çoğunluğu kendini kurtarmadığı halde vatanı kurtarıyor, sistem değiştiriyor. Başkandan, Validen, milletvekilinden bişey olmaz diyerek, saçma sapan şeyler anlatıyor. Bizde diyoruz ki Osmanlıyı yıkmak için azınlıkların uyguladığı bu metodu, kendi idarecilerimiz uygulamayalım.
Hep beraber taşın altına elimizi gerekiyorsa gövdemizi lafla değilde icraatla gerçekten sokalım ve hak ettiğimiz söz hakkımızı kullanalım. Çaresizliği, umutsuzluğu, kendi insanımızı yiyerek topluma zarar vermeyelim.
 
Her toplumda, bilime ve düşünceye inanan ve önem verenler, devlet ve mahalli idare de görevliler, milli gelirin büyük payını alan ve keyfi yerinde olanlar, bağıyla, bahçesiyle, tarlasıyla, davarıyla, sığırıyla uğraşanlar, milleti 
Ve devleti samimi olarak koruyan ve kollayanlar, sayısı gün geçtikçe artan devlet ve milletin sırtından geçinenler diye bileceklerimize baktığımızda ne görüyoruz?
Bilime ve düşünceye önem verenler susuyor, konuşanları da kimse dinlenmiyor, ehliyet ve liyakatin kullanma süresi dolmuş, devlette ve mahalli idareler de çalışanlar susturuluyor, milli gelirden büyük pay alan ve keyfi yerinde olanlar susuyor, milleti ve devleti koruduklarını söyleyenler susuyor, devlet ve milletin sırtından geçinenler zaten susuyor. Umut ve çare, bağıyla, bahçesiyle, tarlasıyla, davarıyla, sığırıyla uğraşanlara kalıyor.

Ezberlenmiş çaresizlikten kurtulma, Cumhuriyeti, demokrasiyi, adaleti, milli birliği ve bekayı koruma, vermesi gerektiğinde veren, ölmesi gerektiğinde ölen, rütbesiz, işiyle, aşıyla, evladı iyaliyle uğraşan ve milli gelirden en az payı alan sade vatandaşa kalıyor. O zaman bu kadar Üniversiteye ne lüzum var? Bayramınız Kutlu Olsun.
                                                                                    Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.

   


15.05.2021 05:22:00

Rasim Gül

YANLIŞI ve KÖTÜYÜ KABULLENME

YANLIŞI ve KÖTÜYÜ KABULLENME