Mutlakiyetle idare edilen İngiltere, imparatorluğunu korudu, Osmanlı İmparatorluğunu koruyamadı. En önemli nedeni, İngiltere ekonomik değişimleri gerçekleştirdi ve halka yani orta ölçekli esnafa indirdi. Dolaysıyla istikrarlı ve düzenli üretimi sağladı ve korudu. Osmanlı İmparatorluğu, değişimleri yapamadığı için üretimi artıramadı. Mutlakiyetçi devlet kurumları üretici kurumlara değil tüketici ve siyasi kurumlara teslim olduğu için gelişemedi.
Üretim olmayınca hazine boşaldı. Üretim kurumları tamamen Ermeni, Yahudi ve Rumların eline geçti. Bunlar devlete yüksek faizle borç vererek daha da zenginleştiler. Türk halkı bilim, tarım, ticaret ve sanayi ve sanatta yoktu. Halka, fetihlerde görev düştüğü için ticarete, sanata ve tarıma ayıracak zamanları yoktu. Cepheden, cepheye koşarak ya şehit ya gazı oluyorlardı. Gazi olanlarında yüzde doksanı sakat olduğundan bişey yapacak güçleri kalmamıştı.
Siyaseti ve üretimi üstlenen kurumlar birbiriyle gayet iyi anlaşıyor, daraldıkları zaman Ermeni ve Yahudi bankerlerden faize para alarak harcamasını beceriyorlardı. Ödeyemedikleri zamanda borcu ertelettiriyor ve yine faize para alıyorlardı. Ama her defasında İmparatorluğun aleyhine taviz vermek mecburiyetinde kalıyor ve veriyorlardı. Mutlakiyetçi siyasi ve ekonomik kurumların elinde yetki paşaların elindeydi. Para, ekonomi, iş ve sanat Ermeni ve Yahudi bankerlerin elinde olduğu için istedikleri rolü oynuyorlardı.
Osmanlı ekonomisini ve Sarayı adeta esir almışlardı. Osmanlı İmparatorluğunda mutlakiyet zayıfladığı halde siyasi ve ekonomik kurumların çalışma hedefleri değişmedi. Sömürücüler görevlerine devam etti. Sistemden şahıslar faydalanmaya devam ettiler. Ehliyet ve liyakatsızlar devlet katında görev almaya devam etti. Çıkarcılarla, koltuk sevdalılarının sayısı oldukça arttı. Türkiye Cumhuriyetini yönetenler Osmanlının başına gelenleri yüzlerce defa okuyarak ezberleyip, ülkeyi çıkarcılardan ve fiyakasızlardan kurtarmaları gerekir.
Yokluktan dolayı toprak yine gereği gibi işlenemedi. İptidai şekilde yapılan tarım arazilerinde bir artış, üretimde bir gelişme olmadı. Sermaye Türklerde değil, Ermen, Rum ve Yahudilerdeydi. Para sistemi, Merkez Bankası görevi de bunların tekelindeydi. Hayvancılığın, balıkçılığın, esamesi okunmuyor, ticaret ve sanatın da Türklerin işi olmadığı anlatılıyordu. Türklerde kendilerini, İmparatorluğun efendisi sayıyorlar. Halbuki durum bunun tam aksini gösteriyordu.
İmparatorluğunun yönetimi Osmanlı Hanedanının elinde sanılıyordu. Gerçek öyle değildi, yönetim hanedanın elinden 1700 yıllarında çıkmaya başlamış, devşirme paşaların eline geçmiş Türkler çoktan dışlanmıştı. Ticaret, para, dış kredi, dışişleri üçlünün elindeydi. Bunlar padişahların etrafını çepeçevre sarmışlar, adeta kukla haline getirmişlerdi. Türklere ihtiyaç sadece savaş halinde duyuluyordu. Başka zamanlarda Türkler adeta maraba idi. Osmanlı genelde sömürgeci gibi görünüyordu, ama gerçekte Osmanlı, sömürülüyor ve kullanılıyordu. Türkler sümkürülmekten ve kullanılmaktan mutlaka kurtulmalıdır.
Günümüzde ekonomik kurumlar üreticinin daha çok üretmesini ciddi manada desteklemiyor. Siyasi kurumlar ise kimin destekleneceğine karar veriyor ve uyguluyorlar. Sonunda, orta ve alt sınıf üretemez hale geldi ve üretemiyor. Esnafı ve iş adamlarının kuruluşu olan Sivil Toplum Örgütleri izlemeyi ve fazla karışmayı düşünmüyor. Türkiye’de üretimin yetersizliği ve az üretimin sorumluluğu tamamen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ziraat Odaları Birliği ile Türkiye Esnaf Odaları Birliği sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Birlik Başkanları en kısa zamanda kendilerine gelip görevlerini bağımsız olarak yapmalarının zamanı çoktan geldi ve geçiyor. HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA