Mustafa Avcı

Tarih: 19.10.2025 14:46

Viran Olan Evler, Eksilen İnsanlar

Facebook Twitter Linked-in

Aksaray Ortaköy’e bağlı Çatin’dir köyüm
Türkoğlu Türk’tür öz benliğim boyum
Mehmet Paşaoğlu’ndandır ceddim soyum
Tatlıydı eski günler o günleri özler olduk

Bugün kendi yazdığım bir dörtlükle yazıma başlamak istedim.

İnsan bazen doğduğu topraklara dönmek ister; çocukluğunun geçtiği sokaklarda yürümek, eski evinin önünde durmak, bir zamanlar yankılanan sesleri yeniden duymak ister. Ama bazı dönüşler, gidişlerden daha ağırdır.
Benim köyüm de öyle... Bir zamanlar gülüşlerimle dolan, sabah ezanıyla uyanan, akşamları mahallenin çocuklarıyla saklambaç,ay gördüm vs oyunlar oynadığım o köy, şimdi sessiz bir anıdan ibaret.

Doğduğum ve büyüdüğüm ev yıkılmış, duvarları dökülmüş, pencereleri kırık. Eskiden bacasından duman tütmeyen ev yoktu, şimdi ise bacası tüten çok az ev kalmamış gibi... Dedem, ebem, babam ahirete göçmüş; annem ve kardeşlerim başka şehirlere gitmiş. Köyde yalnızca bir amcam kalmış, onu da ancak düğün ya da cenaze bayramlarda görürüm.
Gidenin ardından sessizlik kalır; bazen bir mezar taşı, bazen bir boşluk…
İnsanoğlu nereye giderse gitsin, yüreği hep doğduğu topraklarda kalır. Çünkü insan kökünden kopsa bile, o kökün acısını hep içinde hisseder. Ben de ne zaman uzaktan Ekecik Dağı’nı, Sivri’yi, Kartal kaya’yı görsem, içimi tarif edemediğim bir sevinç sarar. Sanki babam kapıda karşılayacak, anam kucaklayacak,kardeşlerim sevinecek,çocukluğum yeniden canlanacak gibi olur. Ama bilirim ki, artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.

Köye vardığında hep sessizlik karşılar beni. Evlerin kapıları kilitli, pencereler karanlık… Ne Kazım dayım kalmış, ne Selah emmim, ne topal Osman, ne kara Mehmet amca… Her biri birer hatıra şimdi.
Zaman, insanı değil; insanın içindeki insanı eskiten bir ustadır.

Kapısını çaldığın çok ev ya boş, ya da seni tanımayan genç yüzlerle dolu. O eski “Hoş geldin” sesleri yok. Bir zamanlar neşe ile koşuşturduğum sokaklar, şimdi yabancı bir köyün soğuk caddeleri gibi.
Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan yerler, şimdi suskunluğun diliyle konuşuyor.

Annemin yemek kokuları, babamın akşam oturduğu taş … Hepsi ya yok olmuş ya da yabancı eller tarafından değiştirilmiş. O an anlarsın ki:
Taş yerinde ağırdır; insan da kök saldığı yerde değerlidir.
Ama taşlar yerinden oynamış, kökler sökülmüş, senin ağırlığın kalmamış.

Zaman geçtikçe her şeyin değiştiğini söylüyorlar. “Zaman her şeyin ilacıdır” derler ama bazen de en büyük yarayı zaman açar. Çünkü zaman, beklemeyenlerin, erteleyenlerin elinden sevdiklerini alır sessizce.
Hayat, hatıralarıyla yaşanır; ama hatıralar, yaşanamadıklarıyla acıtır.

Köy sessiz, ben üzgünüm….
İçimde bir boşluk, adı olmayan bir eksiklik…
Anama sarılmak, babamla sohbet etmek,çay içmek,yemek yemek, eski komşularla anılara gülmek isterim. Ama “Giden gitmiş, köprüden önce son çıkış da geçilmiş.

Ve o an fark edersin:
Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘Ah vatanım’ demiş.
Ben de ne kadar uzağa gitmiş olsam da, yüreğim hep orada kalmış.
Ama ne acıdır ki, artık orası bile bana yabancı…

Hayat, her şeyin yerli yerinde durmasını beklemeyecek kadar hızlı.
Sevdiklerini zamanında sev, anılarını zamanında yaşa. Çünkü ne evler aynı kalır, ne sokaklar, ne insanlar.
Bir zaman gelir, dönmek istersin; ama döndüğün yer, senin bıraktığın yer değildir artık.
Her şeyin bir zamanı vardır.
Ve bazen, en güzel hatıralar; artık yaşanamayacak kadar geride kalır…

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —