İslam öncesi Türkler: İslam’dan önce, insanlığın geçirdiği, tanrısal, felsefi ve dini düşünüş dönemleri ile ilgili düşünce alanında eserleri mevcut değildir. Doğu düşünürlerin mistik: (özellikle mantık ve akıl ile birlikte erişilemeyen bazı olayları sezgisel şekilde aramaktır) batılıların felsefi ve teolojik eserleri yoktur. Türklerin sahneye çıkışları Hunlarla başlamıştır.

 Türkler, kendileri din üretmemiştir. Düşünüş biçimlerini ne savunmuş ne de onlara düşman olmuşlardır. Yaşadıkları çağda, egemenliğini gerçekleştirdiği için İslam Dini ’ne girmişlerdir. İslam Döneminde Düşünme: Müslümanları oluşturan Arapların, İslam’dan önce fikirsel ve bilimsel eserleri yoktur.

 İslam kanalıyla, Mezopotamya medeniyetinin Yahudilik kesitine dahil olmaya başlamışlardır. Kuranın, durumu süresince 23 yıl süren bir diyalektik (diyalektik: Bir fikirden ya da ilkeden olumlu ve olumsuz bütün düşünceleri çıkarma yöntemi) düşünme islamı yaşamışlardır.

Kur’an’a, inanmayanların soru, istek, itiraz ve fiillerine Tanrı değer vermiş ve onlara diyalektik yöntemle cevap vermiştir. Dolaysıyla Kur’an’da, inanmayanların çok sayıda söz ve fiilleri ayet olarak yer almıştır. Bu nedenle Arapların, felsefi düşünüşü yakalamaları Türklerden daha önce olmuştur. Türkler tarihlerinde hiçbir fikre karşı, yeni fikir üreterek mücadele edip diyalektik düşünüp yaşamadılar. Ancak Müslüman olduktan sonra, İslam karşıtı fikirlere karşı çıkmışlardır. Karşı çıkış günümüzde de canlı olarak yaşamaktadır.

Türkler ve İslam: Türkler savaşçı karakterlerine ve zihinsel düzeylerine en uygun gördükleri, İslamlar bu medeniyete girdiler. Yahudilik evrensel olmadığı için, İbrani olmayanları içine almıyordu. Hristiyanlıkta o döneme göre kurumlaşmış bir din idi. Ve düşüncelere hitap ediyordu. Kurumlaşmış olduğundan yeni girenler yabancı kalacaklardı, onun için girmediler.

İslam’a girme nedenleri: 1- Arapların yeni Müslüman olacaklara arazileri açmaları. 2- İslam henüz kurumlaşmamış olduğundan, girenlerin yabancı duruma düşmemeleri,3- İslam mümbit Ortadoğu ve Batı yolu üzerindeki topraklara sahip olması, 4- Dünyayı fethetmek amacında olan Türklere, İslamın savaşı meşrulaştırması ve ilahi mükafatlar vaat etmesi, 5- İslamın düşüncelere değil, duygulara hitap etmesi, tercih nedeni olmuştur.

İslam, Türklerin arzularına ve milli karakterlerine uygun düşmekteydi. Türkler İslam kanalıyla ve düzeyiyle ana akım uygarlığına monte olmuşlar, hemde uygarlığın beşiği olan mümbit topraklara inmişlerdir. Türkler, İslam’a girmekle kendi tarihlerinden kopmuşlar, İslamın başlangıcını kendi tarihlerinin başlangıcı sayarak, tarih oluşturmaya çalışmışlardır. 

Türkler, 23 yıl süren İslamın oluşum tarihinde yoktur. Lakin İslam tarihini kendi tarihi yapmak amacıyla Sünni ve Şii olarak adlandırıp yoluna devam etmiştir. Peygamberden sonra Arap kabileleri arasında cereyan eden iktidar kavgalarını, kendi siyasi kavgası olarak algılamış ve taraf olarak, Sünni ve Alevi gibi mezheplere bölünmüşlerdir.

Bilimsel olarak bakıldığında Türkler için Müslüman olmak demek, İbrani soyuna ve kültürüne monte olmak anlamı taşımaktadır. Yani İbrani ve Araplar için milli olan bir hareket, Türkler için dini olmuştur. 

İslam, Arapların İbraniliğe dayanan tarihlerinin ve kültürlerinin bir halkasıdır. İbrani olan İbrahim, İshak ve Yakup Peygamberler İslam’ında atasıdır. Türkler için bu Peygamberler dini atalar olmaktadır. Araplar Müslüman olmakla soylarını değiştirmiş değillerdir. Türkler Müslüman olmakla aslında İbrani tarihine ve kültürüne dahil olmuşlardır.

Nitekim Türkler, kendi soyunun değil, İbrani ve onun halkası olan Arap Milletinin atalarından ve dilinden isimlerin verilmesi bunun göstergesidir. Türkler milli değişime uğramışlardır. Ana dillerini kendi insanına isim olarak vermeye değer görmeyen milletler, bağımsız millet olamazlar. Dillerinden isim yaptıkları milletlerin uydusu olurlar. Uzun vadede isimlerini aldıkları milletler dönüşürler.

Araplar, Müslüman olmalarına rağmen Türkleri benimsemediler. Araplar, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Laikliği benimsemesini İslam açısından zayıf karnı görüp, göstererek istismar edip Türkleri dışlamışlardır. Aslında Araplar, Türklere en az iki nedenden dolayı tavırları vardır. Biri Anadolu topraklarını, özellikle İstanbul’u daha başından beri fethederek kendileri almak istedi

Önce Selçuklular, sonra Osmanlılar, Arapların fetih arzularına mâni oldular. Halada Anadolu ve İstanbul’dan toprak alma arzularıdır ve alıyorlar. Türkiye, yöneticileri uzun süre Araplara toprak satışını yasaklamışlardır. Yasak kaldırılınca toprak alıp hedeflerine ulaşmak istiyorlar.

İkincisi: Türkler İslam’a sahip olup onu kendilerine mal etmeye çalışmaktadırlar. Araplar kendileri için milli mesele olan İslamı, Türklere kaptırmak istemediklerinden, Türkleri sevmezler. Araplar, Anadolu’yu Türk Yordu yapan Alparslan’ı, İstanbul’u fetheden Fatih’i, Halifeliği ellerinden alan Yavuz’u, sevmezler. Arap Aleminde, Alparslan, Fatih ve Yavuz ismine pek rastlanmaz. Çünkü kendilerinin beceremediklerini Alparslan, Yavuz, Fatihi ve Mustafa Kemal Atatürk becermiştir.    

HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.

 


20.04.2025 06:31:00

Rasim Gül

TÜRKLER VE MÜSLÜMANLIK

TÜRKLER VE MÜSLÜMANLIK