Birincisi: Liyakat ve ehliyete önem vermeme. İkincisi:Siyasi, dini ve ırkı kutuplaşma.Üçüncüsü: Kin, garaz, iftira, çekememezlikten dolayı, haksız yere öldürme, asmave benzeri. Dördüncüsü, beşincisi, altıncısı, yedincisi, sekizincisi ve dokuzuncusu eklenebilir. Biz üçünü ele alıyoruz.
Tarihte sayısız devlet ve beylik kuran, yıkan Türk Milleti, ne zaman liyakat ve ehliyete önem vermedi; siyasi, dini ve ırkı kutuplaşmaya girdi, kanunsuzluğa başladı, önce birliğini, sonra kuvvetini ve ardından da devletini kaybetti.Birliğini ve devletini tekrar kurmak için elinden gelenin fazlasını yaparak, önce birliğini ve ardından da devletini kurdu. Tarihte Türk Milletine benzeyen bir milletin varlığından bahsedilmiyor.
Türk Milletine hiçbir düşman, kendi kadar zarar veremedi, veremezde. Ne zaman Türk Milleti üç beladan kısa süre kurtulduysaveya asgariye çektiyse gerçek Milli Birlik sağlandı, kalkınma ve büyüme üst düzeye çıktı. Halkın geçim düzeyi ve mutluluğu arttı. Ne yazık ki 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde, iktidar olan bütün partiler döneminde, gerçek kalkınmatoplam 30-40 yılı geçmemiştir. Mevcut gelişme 30-40 yılda sağlanmış, 60-70 yıl çekişme, inatlaşma, bağnaz, asma, sürgün, ihtilal, ihtilal kalıntılarını temizlemekle geçirmiştir.
Gerek halktan birileri, gerek sivil toplum örgütleri daha önemlisi siyasi partiler ve özellikle ülkeyi idare eden siyasi irade ile üst düzey bürokratlar ülkenin A dan Z ye kadar olan yanlışlıklardan ve kötülüklerden sonuna kadar sorumludurlar. ‘’güçlü olan haklıdır’’, ‘’Büyük balık küçük balığı yer ‘’ diye insanlara anlatılan hayvanlar âlemi düzeni değil, Varlıkların en şereflisi olan insana, insanca muamele etme gerçeğinden sorumludurlar.
Dava, insanın özgür, edepli, ahlaklı olması, töresine bağlı kalarak, neslini koruma davası olmalıdır. Dava, ehliyet ve liyakata saygı gösterme, koruma ve sahip çıkmadır. Dava, siyasi, dini ve ırkı kutuplaşma, kin, garaz, iftira, çekememezlikten dolayı, haksız yere öldürme, asma ve benzeri kötülüklerden vaz geçme, vaz geçirmedir.
Dava batıldan, hakka dönme, Türk Dünyası’nın Birlik olup, Dünya’da söz sahibi olması, namerde değil merde dahi muhtaç olmaması ve Dünya’yı aydınlatarak, nizam getirme olmalıdır ki sorumlu her vatandaşımız kalıcı bir eser bırakabilsin.Bıraktığı eser gelecek nesillere ışık tutsun.
Dava, Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı Devletini ve yöneticilerini birbirinden ayırmamaktır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti ve bunların yöneticileri, akıllısıyla, delisiyle, başarılısıyla, başarısızıyla bizimdir. İki devleti ve yöneticilerini kavga ettirmek veya üzerlerinden siyaset yapmak cahillik ve kötü niyettir.
İnsanın aklını, birikimini, cesaretini ve tecrübesini, sermaye olarak ele aldığımızda, Türkiye bunuda acımasız şekilde harcayan bir ülke olmaktan kurtulamıyor. Çünkü yöneticiler, siyasi bağnazlıktan insanı sermaye olarak yıllardır birtürlü göremediler. Dolaysıyla halkın büyük kısmının, devletine, öz güveni gelişmediği için üretici ve verimli olmaktan çok uzak kalıyor ve içine kapanarak yaşamını sürdürüyor.
Bütün bunların çaresi; liyakata ve ehliyete önem verme; siyasi, dini, ırkı kutuplaşmaya son verme ve kin, garaz, iftira, çekememezlikten dolayı, haksız yere öldürme ve asmadan vaz geçerek, hakkı haklıya teslim etmektir.
Bu konularda, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu:‘’NE YAPMALI, Yeniden Diriliş ve Kurtuluş için’’ sorusuna şu cevabı veriyor: ‘’ Akla ne işle uğraşacağını gönül öğretir. Gönül gelişmezse Akıl kötülüklerle uğraşır. Onun için düsturumuz; Bilim+Gönüldür’’ diyor ve devam ediyor; ‘’…Gençler, Türkiye’de adet haline gelmiş göstermelik işlerden kaçının. Temel gayeleriniz, kendinizin ufak çıkarları ötesinde, kendiniz dışında, bu ülke, bu ulus, Türk Dünyası, Avrasya, insanlık için olsun. Yüksek hedefleriniz için çalışın. O zaman, kendi durumunuz da kendiliğinden düzelecektir.
Maddiyat ve maneviyatı dengeleyin. Formülünüz ‘bilim’ + ‘gönül’ dür. Bu iki kanadın biri eksik olursa ne kendiniz ne de insanlığa hayrınız dokunur. Gündelik siyaset, çıkar grupları, dışarıdan güdümlü gizli veya açık ucu dışarıda ‘cemiyet’ lerden uzak durun. Dünyanın neresinde olursanız olun, kimliğinizi, Türk dilini, Türk tarih bilincini, binlerce yıllık geleneğini kaybetmeyin’’ Belalerden kendimizi ve halkımızı korumak için çok dikkatli ve fedakâr olmak hiçte zor olamaz.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA