21. Asrın ilk çeyreğinde, Türk ve İslam Dünyası denilince, 30 milyon kilometre kareyi bulan bir yüz ölçüm üzerinde 1.5 miyarı aşan nüfusun yaşadığı, 57 devlet ve 80 dolayında Türk ve Müslüman topluluğu mevcuttur. Bu ülkelerin yöneticileri, Amerika, İngiltere, İsrail, Fransa veya Rusya ve Çin ajanlarının planlayıp gerçekleştirdiği darbeyle düşürüldü ve düşürülüyor. Yerlerine gizli servislerin yetiştirdiği veya uygun gördüğü yöneticiler getiriliyor.
Süper güç olan Amerika’ya uyum sağlayan yöneticiler iktidar oluyor. Uyum sağlayamayınca iktidardan indiriliyor. İktidarlar, Amerika’ya uyum sağlayınca da halkının duygu, düşünce ve inancıyla ters düşüyor. Bir zaman sonra halkının desteğinden mahrum kaldığı için kapitalist devletlere boyun eğmeye daha da mecbur kalıyor. Zevahiri kurtarmak için yanlış yoldasınız diyenleride vatana ihanetle suçluyor, Demokrasiyi rafa kaldırmaya baş vuruyor.
Arap ülkeleri, demokrasiyi hiç görmemiş, görmek içinde en ufak bir gayreti ve ideali yok. Otokrasiyle devam etmeye adeta kendilerini mahkûm etmişler. İlim ise bu ülkelere yüz yıllardır hiç uğramamış. 7 hür olduğunu söyleyen, 15’te bağımlı Türk Cumhuriyeti, meşruiyet tesis etmeye başlamış ancak kendinin koruyacak sağlamlığa erişmemiştir.
Dünya nüfusunun %5 i kadar olan Amerika, bütün insanlığın geleceği için belirleyici karar verebiliyor. Geri kalan %95 olan 7 milyarda buna kuzu, kuzu uyuyor. Bu durumda, dünyanın siyasal ve demokrasi hayatı düzgün olması söz konusu olur mu? Amerika başkanı seçilirken, sanki dünya başkanı seçiliyormuş gibi bütün dünya etkileniyor.
Dünya’nın üç baş belasından biride olan Amerika, dünyayı ve insanlığı böyle etkilerken, diğer iki baş belası olan Çin ve Rusya iyi ki kendi kendine yeter durumdan daha ileri gidemediği için üçüncü dünya savaşı çıkmıyor. Amerika’nın güdümünde olan Avrupa ülkeleri, şimdilik onun kuyruğundan ayrılamıyor. Koskoca sanılan Avrupa ülkelerinin hali bu.
Amerika, kendi ülkesinde hukuk hükümeti istiyor. Dünyanın diğer ülkelerinde ise tartışmalı meşruiyete sahip fiili bir hükümet istiyor. Çünkü bu tip hükümetleri yönlendirme çok kolay oluyor. Diyelim ki bu tip hükümetler asilik yaptığında, Irak, Suriye ve Libya’nın başına gelenlerde olduğu gibi, besledikleri ve yetiştirdikleri birini devletin başına oturtuyorlar. Dolaysıyla Türk halkı diri olmalı ve başını kaldırıp dünyadaki çevrilen tezgahlara bakmalı.
Prof. Dr. Halil İnalcık ne diyor: ‘’Asırlarca Türk, köylü ve asker olarak bırakılmıştır. Devşirme paşaların emrinde, hiçbir fikri olmadan, 7 iklim, 3 kıtada haritada yerini bilmediği cephelerde, sarayın şan ve şöhret hırsları uğruna kırdırılmıştır.
Ama gelin görün ki Türk’ün adı yoktu. Saraya ve idareye sokulmadı. Ne dilini geliştirebildi ne yaya bildi. Azınlıklar askerlikten muaf, nüfus ve varlıklarının artırırken, Türk nüfusu 600 senede çoğalmadı. 1923 de Vahdettin’inin deyimiyle, 5 milyonluk yarısı hasta ve sakat, yurduda işgal edilmiş bir Türk devretmiştir.’’ Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul az.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.