Türkiye’de yöneten ve yönetilenin arasında ki makas ne kadar açılmışsa, sosyal gerginlikler ve patlamalar o zaman hızla gelişmiştir. Bu gelişme neticesinde iktidarı temsil edenlerle, muhalefeti temsil edenler arasında en kibar deyimle normal ilişkiler azalarak bitişe gitmiştir. Sonunda kaos ortaya çıkmış dolaysıyla kim haklı, kim haksız karışmıştır. Ortaya çıkan karmaşada zarar gören halk olmuştur.

Yönetenleri iki guruptur, birisi devlet gücünü elinde tutan bürokrat kesim, ikincisi de bürokratlara emir veren siyasi güçtür. Siyasi güçte iki kesimden oluşur, birincisi halktan tamamen habersiz, devleti bilmeyen, ehliyet ve liyakati olmayan sadece birilerinin tercihi ve iteklemesi ile bulunanlardır ki büyük çoğunluktadırlar. Oranları yüzde 97- 98 dedir.

Yüzde 2-3 temsil eden ikinci grup ise halktan kopmayan, devletin ne olduğunu bilen ehliyet ve liyakat sahibi olanların yarısı şahsi çıkarları ve koltuk peşinde koşar. Geriye kalan oranda halk ve devlet için çırpınıp dururlar. Ama buda genelde yetmez, fazla çırpınırlarsa kenara atılırlar.

Yöneten gurup, halktan koptuğunda, toplumda sınıflar ortaya çıkar ve Milli Birlik bozulur. Akabinde yöneten gurup gider ama devlet ve Milli Birlik yara alır. Bu durumlardan kurtulmanın tek ilacı devleti ve hükümeti ORTAK ve KURUMSAL akılla yönetmektir. Kurumsal akıl yetkiyi paylaşmak değildir sadece müzakere veya istişare etmektir. Ne yazık ki geri kalmış ve az gelişmiş ülkelerde yetkiyi paylaşma şeklinde anlaşıldığı için itibar edilmiyor.

Önce bürokrat, arkasından iktidar yetkilileri ve muhalefette dahil ORTAK AKLI pek sevmiyor. Çünkü kendi aklının yeterli olduğuna inanıyor. Bu tip ülkeler ne rönesansı gerçekleştirmiş nede kalkınmada ve sosyal refahta, birinci sınıf ülke haline gelebilmiş değildir.

Kamış ses çıkarınca, kendini NEY sanırmış. İp gerilince kendini YAY sanırmış. Cahil ata binince kendini BEY sanırmış. Toplum, yüzyıllardır kendini; NEY- YAY- BEY sananlardan bir türlü kurtaramadı. Böyle gidemez, elbet birgün kurtaracaktır.

Elbet birgün; herkesle geçinmek için hava gibi, renksiz, çapsız olmaktan kurtulunup, benimde fikirlerim var, değerlerim var. İnandığım şeyler, sevmediğim şeyler var. Diyenler artarak söz sahibi olacaklar. Haklının hakkını verecekler, fakirliğin kader olmadığını, basiretsiz yöneticilerden kaynaklandığını haykıracaklardır.

‘’…Şeytan uyuya kaldı birgün. Rüzgâr sert esti. Üç TÜY düştü şeytandan. Birisi paraya yapıştı, diğeri mevkiye, ötekide ihtirasa. O günden sonra şeytan hiçbir iş yapmadı…’’ Dostoyevski.

      HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.


25.05.2024 09:19:00

Rasim Gül

TOPLUMU, YÖNETEN VE YÖNETİLEN SINIF

TOPLUMU, YÖNETEN VE YÖNETİLEN SINIF