Cemiyet veya halk, örf ve adetleri müşterek olan, geleneklerinde zıt olmadığı bireylerin meydana getirdiği bir topluluktur. Aynı örf ve adetlere sahip cemiyetler de milleti meydana getirir. Örfler asırlarca yaşandıktan sonra meydana gelir, değişmesi çok ağır olur. Yüzyıllar geçirdikten sonra belki kısmen değişikliğe uğrayabilir.
Bu değişikliği de toplum kabullenmesi gerekir Emirle, şiddetle örf-adetin değişikliğe uğraması hemen hemen imkansızdır. Herhangi bir baskıyla değiştirilmeye çalışılmasında toplumun bağları çözülür. Çürük duvarın yıkıldığı gibi toplumun birliği bozulur ve yıkılır. Günümüzde Türk toplumu, kendi örfüyle değil karışık örflerle yönetilmeye çalışılmaktadır.
Ülkede, sağcılık, solculuk, liberallik, muhafazakarlık, laiklik vs. tartışmaları, toplumun kültür birliğinin bozmaya gücü yetmez. Sağcı, solcu, liberal, muhafazakâr, laik vs. kelimelerinin üzerine yüklenerek işin içinden çıkılmaktadır. Şayet kaderde ve kıvançta duygu ve düşüncede farklılık çıkıyorsa kültür birliğinin zayıf olduğunun en belirgin örneğidir. Devleti yönetenler acilen, kültür birliğini güçlendirecek kararlar alıp, uygulamalıdır.
Devletin, genelgeleri, tüzükleri ve kanunları o toplumun örfe ve adetlerine asla ters düşmemelidir. Ters düştüğünde, toplumda iç çatışma eksik olmayacaktır. Osmanlı ve Türk Cumhuriyetinde 400 yıldır hiç eksik olmamış ve devam etmektedir. Bunun vebali de 400 yıldır idare edenlerin omuzlarındadır. Hiç kimse bu vebalden kurtulamaz.
Toplum, kültürüne uygun olmayan kanunu kanunlar idare edilmekten mutlu olamamıştır. Toplum devamlı, kanunlarla çatışmaktadır. Çatışma devam ettiği sürece hiçbir sistem oturmamıştır. İdeal ve ülkü birliği kurulamamıştır. Sadece çıkar bağları kurulmuştur.
Örnek İngiltere’de haneden mensupları vatandaş haklarının bir kısmından mahrumdur. Türkiye’de de idare edenler değil vatandaş mahrum olmaktadır. İngiltere de mahrumiyet kanunla değil örfle belirtilmiştir. Kraliçenin kız kardeşi istediği erkekle, oğlu istediği kızla evlenemez. Hanedan örflere uyduğu için örfi bir kurum olan krallık devam etmektedir. Türkiye’de ise örfe- adete uymak çoktan ortadan kalkmıştır.
Türkiye’de yürürlükte olan kanun ve yönetmelikleri yüzde yetmiş-sekseni örf ve adetlerimizle çelişmektedir. Çünkü çıkarılan kanunlar büyük oranda batı, Fars, Arap örf ve adetinden kaynaklanmaktadır. Yıllardır, anayasanın değiştirilmesiyle uğraşmak adet oldu. Halbuki öncelik anayasa değişikliği değil, kanunların, milletin örfe ve adetine uygun hale getirilmesidir.
Tasa ve korkudan kurtulmanın yolu, iktidarı, muhalefeti, bilim adamları ve Sivil Toplum Örgütlerinin birleşerek, kanunları örfe uygun hale getirerek ayrılığı, kanuna uyumsuzluğu ortadan kaldırarak milleti tasa ve korkudan kurtarmaktır. HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.