İnsanlar kamuyu ilgilendiren konularda eleştirilmeli, tabi herkesin kendine göre bir doğrusu var. Doğru olmayan bir konuyu kamuoyu beğenmiyor, yararına da görmüyorsa bunlar eleştirebilmeli. Eleştirilmek bazen yanlışları doğruya götürür, yanlıştan dönülmesine sebep olur. Eleştiri özel hayat ve kişinin yaşamı ise bu sadece kişiyi bağlamalı. Çünkü kişilerin ne yaşadığını ve ne sıkıntı çektiğini yakınındakinden başkası bilmez. Çünkü insanların yaşamı dört duvar içinde olduğu için duyum ve zanlarla hareket etmemek lazım. Bazen yaptığınız zannın aynısını Allah insanlara verir yaşatır.
Hayatımın hiçbir döneminde çalışma ve iş hayatımda yapılan eleştirilere alınmadım. Hatta varsa doğru eleştiri onu aldım ve uyguladım. Ama özel hayat ve yaşamımla ilgili bir eleştiri olduğunda buna tahammül edemem. Kimin ne yaşadığı ve nelerle karşılaştığını herkes bilmeyebilir. Bunu bazen sadece Allah bilir. Varsa bu konuda bir hatası bunun cezasını da yüce Rabbim verir.
Eleştiriler dozunda olmalı ve insanları incitmemeli. Bazen üzerine düşende düşmeyende kendi hayatına bakmadan başkalarını eleştirir. Ben bu tür insanları eleştirmeyi bırakın adını bile ağzıma almam. Bu nedenle bende bazen bunlarla, “ dinime söven Müslüman olsa bari” der geçerim.
Bu tür insanlar zaten Allahtan korksa dedikodu yapmaz ve utanır. Ama bunun arkasında seni kıskanıyorsa ona zaten engel olamazsınız. Bu nedenle bu tür insanlar başkalarını eleştirme yerine kendisinin toplumdaki itibarına bakmalılar. Bunu görebilseler zaten başkalarını eleştirmeye utanırlar.
Elbette bir insanı toplumda herkesin sevmesi mümkün değil. Her insanın seveni de olacak sevmeyeni de olacak. Eğer bu tek taraflı bir durumsa bunda vardır bir yanlış. Hele bizim gibi köşe yazarının herkesi memnun etmesi mümkün değildir. Bazen zülfiyare dokunursun sizin haberiniz olmadan size kırılıp küserek düşman olanlar olabiliyor.
Konuya özel hayat ve yaşamla ilgili çekiştirme yapanlara bir ayetle cevap verip devam edelim.
Gıybet eden, yani bir mümini arkasından çekiştiren kişi, onun hakkında birtakım kötü zanlar da besliyor demektir. Eğer mümin gereken titizliği göstermeyip gaflete dalarsa, Dolayısıyla müminin yalnızca tavırlarında değil; niyetinde, duygu ve düşüncelerinde de hep Salih olmaya özen göstermesi gerekmektedir.
Müminin diğer iman eden kardeşleri hakkındaki düşünceleri hep hüsn-ü zan (güzel zan) çizgisi içinde olmalıdır. Bu da müminlerin birbirleri hakkında her zaman olumlu düşünmeleri anlamına gelir. Böylece iman edenlerin tesanüdünü engelleyebilecek faaliyetlere karşı da çok güçlü bir manevi engel sağlanmış olur.
Bu kötü ahlak özelliklerinin müminlerin çok dikkat etmeleri gereken Kuran’a uygun olmayan davranışlar olduğu açıktır. Samimi bir niyetle gıybetin ve alaycılığın terk edilmesi, insanın ahiret yaşamı için de yapabileceği en doğru davranıştır. Samimi olarak iman eden bir kimsenin davranışları örnek, kalbi ise tertemiz olmalıdır. Müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri Allah'ın sınırlarını aşmamalıdır. Kuran'ın ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden insan ise şüphesiz Allah’ın izniyle en doğru yola ulaşır.