ŞABAN KUMCU

Tarih: 12.01.2025 10:50

ŞEHİRLER MEDENİYETİ ANLAMA DÜZEYİMİZE GÖRE İNŞA EDİLİR.

Facebook Twitter Linked-in

ŞEHİRLER MEDENİYETİ ANLAMA DÜZEYİMİZE GÖRE İNŞA EDİLİR.

Platon,“İnsanın en büyük hikmeti, şehir kurma hikmetidir”, der.Şehir, “Ahlakın, sanatın, felsefenin ve tefekkürün geliştiği, insanın en üst düzeyde varlığın anlamını tamamladığı ortamdır.” Şehir, insan hayatını düzenlemek için meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürün, insan hayatını çevreleyen yapı ve cennet tasavvurunun bir yansımasıdır.İnsanın dünyadaki vazifesi dünyayı güzelleştirmektir.

            Bir şehir aynı zamanda gelecek nesillere de ait olacaktır. Gelecek nesillerin sahipleneceği ortak amaçlara, inançlara, dine, ahlaka, davranış tarzlarına hizmet etmesi gerekir. Bir şehrin inşası, bir neslin inşasıdır.Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmal ederseniz, ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder.

Yüksek mimar, düşünür, yazar Sinan GenimAynı Mantıkla İnşa Yine Yıkım Getirir” başlıklı yazısındaBilge Mimar, Düşünce Adamı ve Şehir Planlamacısı Rahmetli Turgut Cansever’in, öğrencilik yıllarında yaşadığı, şehircilikle ilgili bir hatırasını nakleder. “1943 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde şehircilik dersine başlarken;

Ord. Prof. Dr. Gustav Oelsner öğrencilerine bir soru soru yöneltir:

-Bana söyler misiniz, Türk halkı ne yapmalıdır?

Sınıftan hiç ses gelmez.

-Dua etmelidir, der.

Bu defa yeni bir soru daha sorar;

-Peki, Türk halkı ne için dua etmelidir?

Yine ses çıkmaz.

Dr. Oelsnerdikkatle sınıftaki öğrencileri gözden geçirir ve hayatları boyunca unutmamaları

gereken şu sözleri söyler:

-Türk insanı, belediyelerin kasalarındaki imar planlarını yürürlüğe sokacak yöneticiler

çıkmasın diye dua etmelidir! 

-Eğer bu imar planları tatbik edilirse, bu ülke birkaç asır belinidoğrultamayacaktır!..

Turgut Cansever’e göre;Türkiye’nin şehir planlaması“yol açmak ve bina yapmaktan ibarettir.Türkiye’de kentleşme 1950’li yıllardan itibaren hız kazanmıştır. Kentlerin hızla büyümesi ve büyük boyutlara ulaşması, yeryüzünün insan tarafından kullanımında teknik olarak üstünlüğünü gösterir, ancak şehirlerin gelişim göstermeleri ve büyümeleri çoğunlukla insanlığın fakir bir mahalli çevrede yaşaması sonucunu ortaya çıkarmıştır.

Tabiat ve inşa edilmiş mimari çevremiz insanlık tarihi boyunca hiçbir zaman bugünkü seviyede kirlenme problemiyle karşılaşmamıştır…Mimari; insanların yaşamasını kolaylaştırmak ve barınma, eğlenme, dinlenme, çalışma gibi eylemlerini sürdürebilmelerini sağlamak için mekanlar düzenleme sanatı, yapı sanatıdır.Ne yaparsak yapalım kendisinden kaçamadığımız bir sanattır.

Türkiye’de başlanan şehir planlama faaliyetlerinde “evvelki şehirler mamur değilmiş gibi”şehir planlarına “imar planı” denmesidoğru değildir.En mutena semtlerinde, insanlık tarihinin vücuda getirdiği en güzel mimari çevreyi terk edip,apartman katına taşınmak suretiyle, Türkiye’ye apartman yapma mecburiyetini getirenler; Batılılaşma etkisinde kalarak, mimarlık mirasımızda tahribata sebep olmuşlardır.

Ülkemizde genellikle dönüşüm gerekçesi olarak plansız yapılaşma ve gecekondular gösterilir. Şehirdeki gecekondulaşmadan rahatsız olarak bu süreci durdurmak isteyen jakobenler, imar planlarıyla şehir dokularını yok edip çirkin apartmanları şehirlerin başına bela etmişlerdir.Bu şekilde devam edilmesi halinde, gelecekteki problemlerin yanında bugün yaşananlar, adeta bir hiç mertebesinde kalacaktır. On asırlık kültür ve medeniyet birikimimizin bir ürünü olan şehirlerimiz ve sivil mimari eserlerimiz, son yüzyılda imar planlama zihniyetine dayalı, yol ve meydan açma projeleriyle zayi edilmiş, yıkılanların yerine inşa edilen apartmanlarla şehirler kimliksizleştirilmiştir. 

“Doğrusu, yetkilerle donatılmış insanlar, o yetkileri dolayısıyla rahatlık temayülüne düşerler. Bu bürokratik yapı içerisinde böyle bir merkezi organın çözüm üretmesi ihtimali azdır. Burada iyi bir işleyiş sağlayabilmek için; her bakımdan yetişkin, bilgili, erdemli, 15-20 uzman olması gerekir.  İşler, toplumum içinden gelen ve bilgiyi temsil eden yardımcılardan müteşekkil kadrolarca yürütülmelidir. 

Diğer bir tahribat,insanlarda “rant” beklentisiyle oluşan ahlaki çözülmedir. İnsanların arsaları üzerinde daha fazla yapı inşa etme yarışına sokulmuş ve böylelikle komşularıyla daha iyi ilişkiler kurma, daha güzel ve ahenkli bir toplum yapısının gerekli kıldığı sosyal fiziki mesafeler düzenini oluşturma sorumluluğu ve bilincinden uzak kalmışlardır. Bunun sonucu olarak da kentlilerin zihninde “etrafını güzelleştirme fikri” yerine hak edilmemiş menfaat sağlama hırsını harekete geçiren“fırsatçılık” tohumları” ekilmiştir. Geçmişten miras alınan yüksek kültür değerlerine rağmen şehirlerimizin geleceği, imar planlarının meydana getirdiği gayri ahlaki oluşumlara ve spekülatif güçlerin vahşi etkisine terk edilmiştir.

Sosyo-ekonomik öngörülerden ve kentin bütününe dair stratejilerden bağımsız olarak hazırlanan mevzi planlarla parsel bazında yapılan düzenlemeler yoluylakentle ilişkisi olmayan adacıklar oluşturmaktadır.Buraların gelişmesinden elde edilen rant kişilere ait olurken tüm alt yapı ve ulaşım maliyetleri kamuya yüklenmekte, bunu kaldıramayan kamu idareleri de maliyeti kentlilere yansıtmaktadır.

Şehirlerin bu şekilde kontrolsüz ve plansız olarak büyümesi, ev-iş arasındaki mesafelerin uzamasına ve insanların vakitlerinin önemli bir bölümünü trafikte geçirmelerine sebep olmuştur. Halkımız teknokratların kendi kaprislerini tatmin için vücuda getirdiği Babil kulelerinin içindenasiplerine düşen delikte oturuyorlar.Maalesef insanlar sefalet mahallelerinde havası kirlenmiş, yeşillikten ve tabiattan yoksun, bütün kültür değerleri yok edilmiş, kirletilmiş şehir alanlarındabiçimsiz böcekler gibi hayata mahkûmedilmiştir.  Halkımız, gayri sıhhi gecekondularda ve evlerde veya lüks, fakat gayri insani konut silolarında yaşamaya mahkûmedilmiştir.

İnsanların dur durak bilmeden daha fazla üretmek ve tüketmek yarışında olması gelecek nesillere karşı işlenmiş bir suç olması yanında, çevrenin ve şehirlerin kirlenmesi ve çirkinleşmesine de yol açmaktadır. Bunun için iktisadi kaynakların etkin ve verimli bir şekilde planlanması ve tasarlanması gerekir.Bu bakımdan ülkemizin geçirdiği dönüşüm veyık-yap operasyonları hem ekonomik imkanların hem de arazi kaynaklarının verimsiz kullanılmasına yol açmaktadır.

Yaptığımız her şey düşüncelerimizin tam bir yansımasıdır. Bugün inşa ettiğimiz yapılar çirkinse, onları meydana getiren görüş, düşünce ve anlayışımızdan farklı tutulamaz. Her şehrin oluşturduğu topoğrafyanın farklı olması gibi, mimari yapılar, yollar, evler, mahalle-yerleşim planları da her şehirde aynı değildir. Osmanlı şehrinin cami, pazar, vakıf üçlüsünün odak noktasını oluşturmasına rağmen, modern şehirlerde bunların yerini,parlemento, belediye, hükümet konağı, opera, merkezi postane ve tren garı gibi değişik devlet hizmetlerinin yürütüldüğü sembol binaların aldığı söylenebilir. 

Turgut Cansever, “Ev nedir?” sorusuna;“bir mimar için en büyük mesele” cevabını verir.

 Her ev bir aileye aittir ve o ailenin adeta elbisesidir.Ev, mekân, mesken anlamında içinde sükûn bulunan yer demektir. Turgut Cansever’in şehrinde ev, aile için ve aile merkezlidir. Hane, mahalle ile organik bir bağ içindedir. Mahalle,insanlarıniyi zamanlarında olduğu gibi, zor zamanlarında da ailenin içinde, kişinin yanı başında, ferdi denetleyen bir çevredir. Mahalle evli barklı insanların birliğidir. Ev ailenin, sokak bireyin mekanıdır.

“Ev” ve “sokak” koskoca mimarlığın küçük ve önemsiz nesneleri değildir.Mahalli şartları farklılaştıran, uygun komşuluk münasebetleri kuran,hane sahiplerinin birlikte yaşanan şehirde, hayata açılmasına imkân tanıyan vetabiata bağlı bir mekân anlayışı sunabilen müstesna fiziki dokulardır.Mahalleve yerleşme düzeninin üslubunu belirleyen ana özellik; mahalleyi ve yapı guruplarını oluşturan evlerden her birinin,bağımsızlığını koruyan mahalle kolektivitesini oluşturabilmesidir.Ev kullanıcısıyla birlikte tasarlanmalıdır. Her meydana getirilecek yapı; varlığa yani doğaya saygılı, mahremiyeti gözeten, “tevazu, sadelik, huşu, asudelik gibi davranış tercihleriyle ruhi hal özelliklerini de mimari biçimlere yansıtmalı ve aile yapısıyla birbirlerini tamamlamalıdır. 

Ev meselesinin çözülmesi şehirlere, dolayısıyla topluma sıhhat ve düzen getirecektir. Modern batı meslek icra sisteminden ülkemize aktarılmış usullerin, mimarinin tutarlı iç bütünlüğünün oluşmasını engelleyentasarımcı uygulayıcı ayrımı olmamalıdır. Özellikle konut tasarımının aile ölçeğiyle bağdaşmayan mimar inşaat mühendisi, makine mühendisişeklindeki şakuli (düşey) ihtisaslara bölünmesi uygun değildir. Ev ve çevresinin tüm meselelerini bütünlük içinde ele almaya imkân verecek ufki ihtisaslaşma şeklinde isimlendirilen ev mimarisi uzmanlığının tesis edilmesi gerekmektedir.

Bilge Mimar Turgut Cansever; Türk evini şöyle tanımlar: Türk evi bağımsız yaşama birimleri olan “otağ”dan türediği bilinen “oda”ların bir araya gelmesiyle teşekkül etmiştir.Odalar bağımsız varlıklarıyla tektonikler olarak bütünlüğe tezyini (süslü) bir düzenle katılır.  Yol ve bahçe arasında diziler halinde yer alır. Bunların içi ve dışı arasında sonsuz mekân içinde yapı sistemleri, pencere düzenleriyle her birine ait özel tavan ve mimari unsurlarıyla farklılaşır. Böylece,özel kimliğe sahip yapılar topluluğu olarak var olur.

Konut meselesi, çocuklar, yaşlılar, özürlüler ve israf göz önünde bulundurularak inşa ve iskân edilmelidir. Bu düşünce tarzını,“ferdiyetin yüceliği” ve “dünyayı güzelleştirmek” anlayışı çerçevesinde birzaruret olarak görür. Büyük aile konutlarının yaygınlaştırılması, toplumun sosyal gelişimi açısından gerekliliktir.Büyük aile konutları, ev yatırımı ve işletmesinde daha ekonomiktir ve bir esneklik sağlar.

Ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerin mekâna yansıması ve mekânı biçimlendirme süreci olarak tanımlanan “kentleşme” ile yalnızlaşan insanların en özel alanları evleri olmuş ve evleriyle olan ilişkileri artmıştır. Dolayısıyla ev ile evde yaşayanların etkileşimi ve birbirlerini dönüştürmeleri söz konusu olmuştur. İnsan ile bu derece ilişkili bir yapı olması sebebiyle evin, üretildiği çağın kültürünütaşımada ve bu kültürü gelecek nesillere aktarmada ana unsur olduğunu söyleyebiliriz.Miller;“evi toplumun kalbi olarak görür.”

Kaynakça:Şehirleşme Pratiğimizin Zihniyet Problemleri ve Cansever’in Çözüm Çerçevesi, Volkan İdris Şen Ankara Üniversitesi, Fatih Gökyurt, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Daire Başkanı. / Turgut Cansever Düşüncesinde Şehir ve Aile, Dr.Öğr. Üyesi Enes Battal Keskin, Bursa Uludağ Üniversitesi./Turgut Cansever Düşüncesinde Şehrin Değişimi, Murat Şentürk, Dr. Öğr. Üyesi İstanbul Üniversitesi.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —