Dava: İnananlarla, fırsatçıların eline kaldığında daima fırsatçılar kazanır, inananlar kaybeder. Hangi dava olursa olsun, dava sahiplerinde ar-namus vardır. Fırsatçılarda ar-namus tertemizdir. Yazılı tarih boyunca bütün dinlerde, fikir hareketlerinde böyle olmuştur.
İslam, sadece mücadele ettiği güçler tarafından yenilseydi, yer altına iner (Hırıstiyanlık'ta olduğu gibi) varlığını sürdürür, güçlenince yoluna devam ederdi. İslam karşıtları tarafından yenilgiye uğratılmadan, fırsatçıların elinde itibar kaybederek gözden düştü. Çünkü sanata, bilime ve düşünceye ve insanlığa bakışı baskıcı ve umursamaz bir hal aldı. Güç kazanmak ve insanlara hükmetmek için kardeşini, ilim adamlarını ve dostlarını dahi harcamaktan geri kalmadı. 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde de aynen devam ediyor.
Milli meselelerde, siyasal bağımsızlıktan ve ulusal devletin, doğal kaynaklarına sahip çıkan liderler, seçkinler ve bilim adamları Batı, Amerika, Rusya, İsrail ve Çin tarafından yerli işbirlikçilerle ittifak edilerek acımasızca ve alçakça alaşağı edilmiştir. Daha acısı durum aynen devam ediyor. İsmi geçen bütün ülkelerde, saydığımız devletlerin gizli servisleri çalışıyor.
Milli Dava acısından güney komşularımız İran, Irak, Suriye, Ürdün, Yemen, Afganistan, Lübnan, Mısır, Libya, Cezayir, Fas, Sudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Umman, Abu Dabi, Dubai, Azerbaycan ve maalesef azda olsa Türkiye’de bundan kurtulamadı. Bu ülkelerde, halkını düşünen yöneticileri alaşağı ettiler. Türkiye’de bu yıkımın içinde olmasına rağmen, milletin dayanıklılığı, basireti ve sağ duyusu ve de devlet geleneğine sahip olması nedeniyle zarar görerek, ihtilallerle atlatarak, taviz vererek bağımsız kalmayı başardı. Elbet bir gün tam bağımsız olacak
Atatürk’ün öldürülmesi, Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın asılması, Süleyman Demirel’in başbakanlıktan 6 defa indirilmesi, Ecevit ve Necmettin Erbakan’ım başbakanlıktan istifa ettirilmesi, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın öldürülmesi, Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz’da 2016’da devrilmeye çalışılması, idama mahkum edilen Genel Kurmay Başkanı, Mustafa Rüştü Erdelhun ve İlker Başbuğ aynı senaryoların eseridir.
Mısır’da Nasır’ın, İran’da Dr. Musaddık ve Şah Rıza Pehlevi’nin, Endonezya’da Suharto’nun, Türkiye’de Adnan Menderes’in başına gelenler aynı kaynağın eseridir. Bu ülkelerin başarılı yöneticileri; Amerika, İngiliz, İsrail, ajanlarının planlayıp gerçekleştirdiği darbeyle düşürülmüş ve düşürülmeye devam edilecek. Türkiye, bu musibetlere uğramamak için mutlaka iç barışı sağlamak zorundadır. Ülkenin başına ne gelmişse içte ki ayırımcılıktır. İnananların ayrılığıdır.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.