Rasim Gül

Tarih: 20.06.2024 09:49

KUYRUK OLMAMA

Facebook Twitter Linked-in

  Türk Milletine içerden ve dışardan yapılan ihanetlerin hesabı tutulup ders alınsaydı, bütün çağlarda ilk beşin içinden hiç çıkmazdı. Ne yazık ki bu hesap, Milli manada tutulup icraata konmadı. 1. Dünya Savaşından sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Ermeni birliklerince işgal edilmesiyle çeşitli yörelerde Vatan Müdafaası için kurulan birliklerin başına geçen Atatürk ve arkadaşları, İstiklal Savaşını kazanıp, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular.

İttifakla, Cumhuriyeti istiyor muyuz, istemiyor muyuz belli değil. Bazıları mırıldanıyor, bazılarının ne istediği belli değil, bazıları karnından konuşuyor, bazıları koltuk, para sevdasında, bazıları da fitne, fesat çıkararak ortalığı karıştırmak için mücadele ediyor. Cumhuriyeti savunan neredeyse azınlıkta kaldı. Cumhuriyeti ve Üniter Devleti savundukları için başlarına gelmedik kalmadı.

Toplum ya uyuyor ya da boş iddia peşinde. Gençlik uyuşturulmuş, isteğinin dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyor. İsteği az çalışarak en üst düzeyde maaşlı bir iş, güzel bir araba ve yurt dışına gitmek. İlim, kültür, vatan, çok çalışma yüzde 95’nin programında bile yok. Anne-baba ise durumu izlemekle yetiniyor, kendini haklı göstermek için başkalarını suçlamaya devam ediyor. Bu durumda ülke nereye gider, dünyada yeri ne olur? Yapılan hainlikler biter mi? Hesabı sorulur mu?

1945 tarihinde İkinci Dünya Savaşının sona erip, blokların oluşmasıyla, Türkiye’de bir Amerika sevdası başladı halen de devam ediyor. 1952 yılında Türkiye’nin ‘’ Kuzey Atlantik İttifakı’na girmesiyle, NATO denen ne olduğu belirsiz, Türkiye’nin de üye olduğu kurum çıktı ortaya.  

Türkiye, NATO’nun kuyruğuna yapıştı, Avrupa Birliğinin kuyruğuna da yapışmak istiyor. Ama bir türlü kendini kabul ettiremiyor. Ortaya bir de ‘’Şanghay İş birliği Örgütü çıktı. 80 yıldır Türkiye KUYRUK peşinde olmaktan kurtulamıyor. Niçin? Çünkü kendi, kendine yeterli olamadı. Çünkü devamlılık gösteren, Milli Politika ve kalkınma uygulamadı. Türk Birliği idealinden korktu.

Türk Birliği dururken, Batı ve Amerika’nın uşaklığında çare aradı. 1830’dan bu yana yaklaşık 200 yıldır (Cumhuriyetin ilk yılları hariç) kendi gücünün farkına varamadı. Batı, Amerika, Çin ve Rusya; Araplar, Farslar, Türk Milletinin ‘’SÜPER GÜÇ’’ olmasını asla istemez. Süper güç olmanın yolu, çok çalışmak, çok üretmek, az tüketmek. Yolsuzluğu, hırsızlığı, talanı, yağmayı, torpili, kayırmayı ortadan kaldırmak. Aksi davrananı cezalandırdıktan sonra, özürlü vatandaş ilan etmek.

Plansız, başıbozuk ‘’ Serbest Piyasa’’ denen aslı olmayan ekonomik modelden vaz geçip ‘’Planlı Ekonomik Model’e dönmek. Dolaysıyla vatandaş ne üreteceğini ne kadar üreteceğini en az 1-2 yıl evvel bilmelidir. Üretilen ürün bir yıl karaborsaya düşüp ertesi yıl tarlada kalmamalı. Devlet’te bunu seyretmemeli. Hatta ileri gidip üreticiyi suçlamamalı.

Lastikli ve torpile dayanan yasa değil, kesin sonuç alan yasalar çıkarılmalı. Çıkarma yetmez uygulanmalı. Örnek; Gıdaya ve ilaca hile yapana, uyuşturucu kaçakçılığı kanunu uygulanarak bütün mal varlığına el koymalı. Bilimi baş tacı edilmeli, Türk Kültürü ciddi şekilde geliştirilmeli. Türkçeyi, Felsefeyi, psikolojiyi, uzay geometriyi, Türk tarihinin gerçeklerini öğreten sistem acilen getirilmeli. Bunları öğrenemeyenler mezun edilmemeli.

Türkiye’de yüz yıllardır uygulanan, halkın inancına ve kültürüne ters eğitim sistemini lafla ve tabelayla değil, gerçekten öğretmek lazım. Halk ve gençlik için; biraz Arap-Fars, biraz batı- doğu, biraz sömürü-kapitalist hatta ne idüğü belirsiz sistemi defedip, milli sistem getirilmelidir.

Teknoloji vatansızdır, kültürün ise vatanı vardır. Eğer kültür, teknoloji ile birleşirse büyük ve ileri medeniyet doğar. Türkiye, Milli ve İnanç kültürünü geliştirmede maalesef başarısızdır. Milli Kültür’e bütün hükümetler mesafeli yaklaşmaktadır. İnanç Kültürü’nde ise sadece Allah’ın varlığını, Kur’an’ı ve Peygamberi anlatmakla yetindiler. Onuda anlatmayı beceremeyerek kafa karıştırdılar. Bu hatalardan dönülerek, idealist, inançlı ve Dünyayı bilen gençlik yetiştirilmeli.

Lafın özü ve kısası bütün yöneticilerin ‘’Titreyip kendine dönmesi’’ lazım. Dönmeyenide döndürecek mevzuat ve gelenek lazım. Bunun adı faşizm mi olur, komünizm mi olur, diktatörlük mü olur? Hiçbiri olmaz dikine, eşitlik, adalet, Cumhuriyet ve Halkın kurtuluşu olur. Bağımsız olunur, haysiyetli olunur. Susup, pısırık kalmakta tersine bağırıp çağırmakta kendine güvensizliğin, korkaklığın alametidir. Korkaklar, kuyruk olmaktan kurtulamaz.  

HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —