Yalan ve iftira hangi topluma girmişte işini bitirmemiş. Şu an tüm dünyada teşhisi ve ilacı henüz bilinmeyen, korona virüsünün elbette bir gün, teşhisi ve tedavisi aşısı da bulunarak insanlık kurtarılacaktır. 

Ne yazikki yalan ve iftiranın; teşhisi, aşısı, tedavisi bilindiği halde, bir türlü ortadan kaldırılıp yok edilerek insanlık huzura kavuşturulamadı. Asırlardan beri, Türkiye başta olmak üzere özellikle az gelişmiş ve geri kalmış ülkeler de yalan ve iftira epey prim yapar durum da seyrediyor.

En acı örnek de ne yazikki Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışıdır.  Yıkılışa, değişik açılardan bakılarak, dış güçlerden, İslam ve Hırıstıyanlığın çatışması ile taht ve makam kavgalarına ve servet edinmeye bağlanmaktadır. 

Biz bunlara elbette katılıyoruz ancak bütün bu nedenler asla birinci sırada olmamıştır olamazda. Birinci sırada; yalan, iftira ve bilime sırt dönme gelir. Hiçbir Ülke dıştan gelen saldırılarla yıkılmamıştır. Dıştan saldırı, içteki çatışma ve karmaşa neticesinde olmuştur.

 Toplumları içten meyve kurdu gibi yiyip çürüten,  YALAN ve İFTİRADIR. Osmanlı İmparatorluğunda da 1800 lerden itibaren, padişahlar dâhil üst yönetimde yer alan zevat, makam ve menfaat kavgasına girdiğinde, yalan ve iftira silah olarak kullanılmış, devletin gücünü zayıflatmışlar dolaysıyla dış müdahaleye kapı açarak ihaneti bile göze almışlardır. Neticede kocaman İmparatorluğu yıktılar.

Meseleyi günümüze getirdiğimizde, yalan ve iftirayı taraflar birbirine karşı, devlet gücüne hâkim olabilmek için acımasızca kullanmaktadırlar. Sıkıştıklarında da yalan ve iftiraya siyaset diyerek devam etmektedirler. 

Aziz millet, yüce millet, asil millet sen de bütün bunları görüyor, karşı çıkacağın yerde taraf olup haklı bularak alkışlıyorsun. Birde bakıyorsun ki senin menfaatin için yapılanların senin için olmadığını, sadece gücü ellerinde tutmak ve seni kullanmak için yaptıklarını anlıyorsun ama iş işten geçiyor.

Yalan ve iftiranın kötülüğünü, elbette aklı başında her insan bilir, bizim vurgulamak istediğimiz, yalan ve iftiranın en tehlikelisinin, Allah adına söylenenidir, Allah adına yalan ve iftira edenden daha zalim kimse yoktur dendiği halde devam etmesini anlamak mümkün mü? 

Yalan ve iftirayı da sınıflamak gerek, milyonlara, milyarlara zarar veren yalan ve iftiraları da ne yazik ki üst düzey yöneticilerden ve iş adamlarından hâsıl oluyor. Gariban halkta kalarak ne yapacağını şaşırıyor. Un değirmeninde ayı ile değirmenci unluğa düşmüşler, değirmenci çırağı hangisi patron hangisi ayı bilemedim diye bağırıyormuş.

Ülkemizin önce siyasetçilerine, iş adamlarına ve bürokratlarına bir göz attığımızda, yalan söylemeyen siyasetçi ve bürokrat ne kadar başarılı oluyor; yalan söylemeyen esnaf ve iş adamı ne kadar kazanıyor? Bunların cevaplarını istisnasız okuyucularımızın tamamı bilir. 

 Yalan söyleyen ve iftira edenlere karşı halkımızdan en ufak bir tepki, kınama var mı? Toplumda yalan ve iftiranın herhangi bir bedeli yoksa bu felaketten, toplumun asla kurtulma şansı olamaz. Öyleyse yalan ve iftira virüsü ile birlikte yaşamaya alışmış toplumlara, korona virüsü fazla bir şey yapamaz. Ölenler ölür, kalan sağlar bizimdir, buda gelir, buda geçer diyerek, milli birlik ülkümüze devam ederiz.

Abdürrahim Karakoç’tan iki dörtlük ( rahmetle anıyoruz)

 

Yüreklerde kök bağlayıp yaşayan,  
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.  
‘Ezel’den ‘Ebed’e müjde taşıyan,      
Bir güzel ülküdür gönül verdiğim.  

Yesi’deki kutsal aşkın mayası,
Malazgirt’te Alparslan’ın rüyası
Söğüt’teki has kilimin boyası,
 Bir güze ülküdür gönül verdiğim.   

Yesi: Ahmet Yesevi’nin yaşadığı şehir. Türkistan.
        
Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.
 
 

 


4.04.2020 10:50:00

Rasim Gül

Korona Virüsünden Daha Beter ‘’ Yalan ve İftira’’