13 Şubat 2025 Perşembe. / Bugün şehrimize, özlediğimiz, beklediğimiz ve yolunu gözlediğimiz, kar yağdı. Kışlarımızı bereketlendiren ve güzelleştiren kar… Kara toprağın üzerini bembeyaz çiçekler örttü. Kuşların nağmeleri, yerini ümitlerimizin sessizliğine bıraktı. Semanın ve cömertliğin eli, titreyerek, uçarak, kaçarak kar şeklinde üzerimize döküldü. Türk Edebiyatı’nda kar yağışını en derinden hissettiren şiir “Elhan-ı Şita”, “Kış Nağmeleri”dir. Edebiyatımızın en önemli parnasyen şairlerinden Cenab Şahabeddin tarafından 1897 yılında yazılmıştır.
Şiir, eşini kaybeden bir kuş gibi, ağlaya ağlaya yeryüzüne düşen kar tanelerinin hüznünü ve melankolisini ruhumuzda hissettirir. Şair, kelimelerle bir kış manzarası tasvir eder. Karın yağışını, bir resim tablosu gibi gözlerimizin önünde canlandırır.. Bu ilahi kompozisyonun ritmini, zarafetini ve sessiz musikisini ruhumuzda hissederiz. Cenab Şahabeddn’in bu şiirine “Kış Musikisi” de diyebiliriz. Şair, şekil, vezin ve ahenk unsurlarıyla şiirde bir musiki meydana getirir.
Karlar, başlangıçta, yavaş, titrek; ortalarda hızlı, sonlarda da lapa lapa yağmaya başlar. Şair, söz tekrarlarıyla ve kullandığı kelimelerin sesleriyle bir ahenk elde eder. Hem içeriden hem dışarıdan şiire yakından bakınca; şiir, bir musiki eseri gibidir. Şiirde saadet ve hüzün birbirine karışır. Ancak bu şiirde ağır basan duygu, karlarla beraber kaybolan mutluluğun yerini alan hüzün ve karamsarlıktır. Bu güzel kış gününde, daha derin tahliller yerine, okuyucularımızı şiirle baş başa bırakmak daha yerinde olacaktır. Şiiri yazıldığı günün diliyle ve bugünün Türkçesiyle veriyoruz
“ELHAN- I ŞİTA
Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş,
Eşini kaybeden bir kuş gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar…
Ey kalplerin çılgın nağmeleri,
Ey güvercinlerin ilahileri,
O baharın işte budur yarını
Kapladı derin bir sessizlik yeri,
karlar
Ki sessizce durmadan ağlar.
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyaz melek kanadının tüyü
gibi kar
Seni solgun bahçelerde arar
Sen açarken çiçekler üstünde,
Ufacık bir çiçekli yelpaze,
Ey ölü, şimdi senin cenazen üstünde,
Parça parça uçmaya başladı
karlar
Ki gökten düşer düşer ağlar.
Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar,
Küçücük beyaz başlı baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, yuvalarda arar.
Gittiniz gittiniz siz ey kuşlar,
Şimdi boş kaldı büsbütün yuvalar,
Yuvalarda figansız yetim kalan
Son kalan mavi tüyleri kovalayan
karlar
Ki havada uçar uçar ağlar
Ey kış günlerinin seması! Elinde yığın yığındır.
Yasemin yaprağı, güvercin kanadı, yüklü bulutlar,
Dök ey sema, tabiatın ruhu uykudadır
Kara toprağın üstüne bembeyaz çiçekler…
Her ağaçlık, şimdi – ne yaprak ne çiçek!
Ümitsiz siyah renkli bir gölgeler yığını…
Ey kış semasının eli, durma çek,
Her ağaçlığın üzerine bir beyaz örtü.
Göklerden emeller gibi dökülüyor kar,
Her yöne koşturan hayalim gibi kar,
Sessiz bir rüzgârın saf kanadında uyuklar,
Bir aralık durup, sonra açarlar
, Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçarak,
Kâh uçarak tüyler gibi, kâh yuvarlanarak…
Karlar… Sessizlik, ilahilerinin bütün nağmeleri,
Karlar…Melekler aleminin bütün çiçekleri.
Ey semanın eli, kara toprak üzerine dök,
Ey semanın eli, cömertliğin eli, kışın eli, dök.
Bahar çiçeklerinin üzerine beyaz karı (dök)
Kuşların nağmeleri yerine ümit sessizliğini (dök)
Elhan-ı Şita
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyam-ı nevbaharı arar…
Ey kulubün sürud-ı şeydası,
Ey kebuterlerin neşideleri,
baharın bu işte ferdası,
Kaoladı bir derin sükuta yeri
karlar
Ki hamuşane dem-be-dem ağlar!
Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rişe-i cenah-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadikalarda arar.
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpaze,
Na’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervaze
karlar,
Ki semadan düşür düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar,
Küçücük ser-sefid baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lanelerde arar.
Gittiniz gittiniz siz ey mürgan,
Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar,
Yuvalarda yetim-i bi efgan!
Son kalan mai tüyleri kovalar
karlar
Ki havada uçar uçar ağlar!
Destinde ey sema-yı şita tude tudedir,
Berk-i semen, cenah-ı kebuter, sehab-ı ter…
Dök ey sema- revan-ı tabiat gunudedir,
Hak-i siyahın üstüne safi şukufeler!
Her şahsar şimdi ne yaprak ne bir çiçek!
Bir tude-i zilal ü siyeh reng-ü na- ümid…
Ey dest-i asman-ı şita, durma, durma, çek,
Her şahsarın üstüne bir sütre-i sefid!
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar,
Her suda hayalim gibi puyan oluyor kar.
Bir bad-ı hamuşun per-i safında uyuklar
Tarzında durur bir aralık, sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola lerzan-ü girizan,
Gah uçmada tüyler gibi, gah olmada riza
Karlar…Bütün elhanı mezamir-i sukutun,
Karlar…Bütün ezharı riyaz-ı melekutın…
Dök hak-i siyah üstüne, ey dest-i sema dök,
Ey dest-i sema, dest-i kerem, dest-i şita dök.
Ezhar-ı baharın yerine berf-i sefidi,
Elhan-ı tuyurun yerine samt-ı ümidi….
Cenab Şahabeddin