Değerli okurlarım, Edindiğim bilgiye göre, kültürümüzde geçmişten bugüne önemli bir yere sahip olan kahvehaneler, ilerleyen yıllarda kitaplar, gazeteler, dergiler okunmaya başlanınca kıraathane anlayışını ortaya çıkardı. Toplumsal ilişki içinde bulunan insanlar, fiziki, kültürel, sosyal, ekonomik, siyasi vs. özelliklerine göre toplumsal ayrışma yaşamaktalar. Ayrışmış ve sıralanmış olan gruplardan benzer olanların bir araya gelmesi ve bir sıradüzen (hiyerarşi) oluşturulması, toplumsal tabakalaşma olarak ifade edilir. Kıraathaneler bu ayrışımı engeller; sınıf farkını yok sayarak bilgi ve kültür alışverişini öne alan, önemli şahsiyetler yetiştiren mekanlardı. Kıraathanelerin isim kökeni, “okumak” anlamına gelen “kıraat ”ten geliyor. Aynı zamanda “okuma salonu” ya da “okuma evi” olarak da anılan kıraathaneler, Osmanlı döneminde halkın bir araya gelerek, gündelik olaylardan haberdar olduğu, sosyalleştiği, sanattan bilime bilgi alışverişi yapmak için buluştuğu yerlerdi. Kıraathanede fenden sanata, ticaretten siyasete her türlü gelişme ve haber, kıraathanelerde ortak konulardan olurdu. Dönemin tanıkları bu yönden kıraathaneleri üniversiteye benzetir; kimi zaman edebiyat eserleri kitlesine ulaşırdı, kimi zaman memleket meseleleri konuşulurdu. Bu mekanlarda gazetelerin okuryazar olmayanlara okunması sayesinde haberler, toplum tarafından yorumlanır, tartışılırdı. Aynı zamanda okuma kültürünün gelişmesinde kıraathanelerin çok büyük katkıları olurdu. Bu okuma salonlarında sadece gündelik sohbet edilmez, bilgi paylaşılır; şiir ve kitap okumaları yapılırdı. Karagöz, orta oyunu, hokkabaz ve milli oyunlar gibi geleneksel sahne sanatları da kıraathanelerde yer alırdı. Yazar, şair, gazeteci, edip, aşık, meddah... Eski dönemlerden beri edebiyatçıların, siyasetçilerin, sanat erbabının, akademisyenlerin, esnafların, ilim erbabının, din adamlarının, protokolün uğrak yeri olan kıraathaneler; edebiyat, sanat ve müzik alanlarında gelişme yaşanmasını da sağlardı. Burada, şairler şiirlerini yayınlamadan önce dostlarına okurdu; aydınlar gündemle ilgili konulardan konuşur ve fikir paylaşımı yapardı. Edebiyat ve sanat alanında en ünlü yazarlar, ressamlar, ses sanatçıları bu mekanlardan doğmuştur. Sözün kısası, geçmişte kıraathanelerin büyük bir sosyal ihtiyacı karşıladığı gerçeği saklanamaz. Günümüz kafeleri bu ruhu yakalayamamış, sadece pasta hane, çay, kahve mekanları olarak genele değil bireylere hitap etmektedir. Kıraathanelerin verdiği samimi ruhu yeniden yakalayabilmek için günümüzde kültür sanat evleri oluşturulmuştur. Memleketimize, şehrimize hizmet eden değerli şahsiyetlerin bilgi ve tecrübelerinden faydalanabilecek sohbet salonları; kültürümüzü yaşatacak ve gelecek kuşaklara aktaracak kültürel etkinlik alanları; ilimiz sanatçılarını destekleyecek sanat etkinlikleri yapılıp şehrimizin tanıtılması ve bu alanda sanat üretecek atölyeler oluşturarak üretmeyi teşvik edecek; akademisyenlerimizin bilgilerinin icrası için salon, tarihçilerimizden ilimiz tarihi ve halk ozanlarımızdan söyleyişleri icra edebilecek kültür sanat evleri, kıraathaneler ruhunu yeniden canlandırır diye düşündüm. Bu mekanlarda dini, milli ve ahlaki değerlerimizin korunarak sosyal ve kültürel kimliğimiz oluşacaktır. Sanatın her alanında yapılacak çalışmalar, üniversite öğrencilerimizin katılabilecekleri, çay ve kahvelerini içip dinlenip ilgi alanlarına yönlenip yeni fikirlerle katkı sağlayacak güvenilir ortam oluşturacaktır. Şehrimizde haftanın yedi günü hizmet verecek böyle bir ortama sahip olmak şehir olmaktır. Her yaş grubunun rahatça sosyalleşebileceği bu mekanlar, değerlerimize değer katmayı sağlayacak ve toplumsal ayrışmayı engelleyecektir. Siz ne dersiniz? Saygılarımla, hoşça kalın.