Değerli okurlarım,
İnsanlar arası ilişkiler sağlıklı bir iletişimi zorunlu kılar. Bu zorunluluk insanı tanımayı, iletişim kuracak ve kurulacak insanın "insan olma" yönünü öne çıkartır. Görünüşleri itibariyle insanların eylemlerini anlamlandırmak kolay değildir. Çünkü iletişim öncelikle içsel bir olgu olup bireyin niyetiyle doğru orantılıdır. İşte bu sebeple iletişim karakter merkezli bir olgudur. Her insanın genel anlamda bir hayat çizgisi vardır. Bazılarında bu çizgi olumlu bir ivme kazanarak istikrarlı şekilde sürüp gider. Hangi göreve, hangi makama gelirse gelsin, hangi fırsatı yakalarsa yakalasın, kişilik çizgisinde istikrarsızlık görülmez. Makam ve mevki onu şımartmaz, ben odaklı değil biz odaklı çalışır, şahsi menfaatleri uğruna öz değerlerini yok etmez. Bir kısım insanların riyakârca iltifatları onu kendisi olmaktan alıkoymaz. Böyle kimseler geldikleri makamı onurlandırırlar. Bazı kimseler de kendi olmaktan çıkmış bulunduğu ortama göre karakter edinirler ve tutarsız değişken bir yapıya sahiptirler. Başkalarının gücü, onların kişiliklerinin esas belirleyicisidir. Onlar, hep güçlüden yana tavır alırlar; doğrudan, haktan, hukuktan, adaletten yana değil. Bunlar birtakım güç odakları için ideal kişilerdir. Toplumda meşru olmayan işlerle özdeşleşmiş insanları görmek de mümkündür. Tek hedefi para pul, mal mülk olan kişiye göre doğru olan menfaat elde etmek; gerisi yanlış olandır. Bu kişiler kul hakkından korkmaz, arkadaş seçimleri bile çıkar odaklıdır. Asıl olan insanın inancı gereği doğruları ve yanlışları ölçebilmesi; karakterini buna göre oturtmalıdır. Yoksa Nasreddin Hoca’nın gökyüzüne doğru küpleri dizdikten sonra, en alttakini çekip "Seyreyle gümbürtüyü!" demesine benzer. Toplum hayatında yaşanan olumlu, olumsuz birçok olay aslında öncelikle insan zihninde kurulmakta ve yaşanmaktadır. İnsan zihni önce bir konuda karar verir, sonra o kararının gereği olan davranışı yerine getirir. Sosyal olaylar da böyle vücut bulur. Bu nedenledir ki zihin temizliği, zihnin arı duruluğu, sosyal hayatın güzelliği açısından önemlidir. Güzel düşünen kişiden güzel sözler ve güzel davranışlar sadır olur. Güzel söz ve güzel davranışların egemen olduğu bir sosyal ortamda, hayat daha güzel, daha çekilir olur. Kültürümüzde sözün sosyal hayattaki etkisinin büyüklüğünü Yunus Emre şu sözüyle ne kadar da özlü ifade etmiştir:
“Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı,
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz.”
Hayatımızda derin ve sürdürülebilir ilişkiler istiyorsak, öncelikle doğru bir karakter yapısına sahip olmalı. Hak, hukuk, adalet, günah, sevap ölçülerine ve dünya ahiret dengesine uygun hareket etmeli. Her insanın eşsiz ve özel olduğunu unutmamalıyız. İnsanlarla içtenlikle ilgilenmeli, sıkça samimiyetle gülümsemeli, dürüst ve içten övgülerimizi esirgememeliyiz. Kullandığımız dile dikkat edip, tek bir sözcüğün derin yaralar açabileceğinin farkında olmalıyız. İyi birer dinleyici olup diğerlerinin öyküleriyle ilgilenmeli, yüreklendirmeli, desteklemeliyiz. Anlayışlı ve sabır çerçevesinde, insanların hassasiyetlerine özen göstermeliyiz. Duygularımızı yönetmeyi öğrenmeliyiz. Hatalarımızı içtenlikle kabul edip, gerektiğinde özür dileyebilmeliyiz. Anlaşmazlıkları ve farklılıkları olumlu karşılamalı, saygı duymalıyız. En önemlisi sevgide cömert olmalıyız. Her koşulda maddi kazanç sağlama düşüncesini silip, adalete, hakka riayet etmeliyiz. Empati kurarak ilişkimizi sürdürmeliyiz. Sağlam bir karaktere sahip olmanın ilk ve en önemli kuralı yalandan ve sahtelikten kaçınmaktır. Ne kadar yaşarsak yaşayalım gök kubbeye hoş sedalar göndermeliyiz. Yaşadığımız dünyaya güzel izler bırakarak veda etmektir. Osmanlı divan edebiyatının “Sultanu’ş-Şuara” unvanına sahip Baki der ki,
 “Âvâzeyi bu aleme Davud gibi sal
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş.” 

 


23.05.2021 15:27:00

İshak Pekgöz

KARAKTERSİZLİK

KARAKTERSİZLİK