Hayat, bize en büyük dersleri insanlarla olan ilişkilerimizden verir. Kimi zaman aynı sofrayı paylaştığımız, aynı yükü omuzladığımız dostluklar; kimi zaman da iyiliğin değerini ancak kötülükle yüzleşince anladığımız deneyimler… Aksaray Köy Hizmetleri ve Özel İdare’de birlikte çalıştığım, ekmeği bölüştüğüm değerli yol arkadaşım Süleyman Göçer’in paylaştığı bir söz, içime işledi:

“Sakın, insanın iyisi ile kötüsünü bir tutma. Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten soğutur, kötüleri de kötülüklerinde cüretli kılar.”

Bu söz, sadece bir nasihat değil, adaletin ve toplumsal düzenin temelini tarif eden derin bir uyarıdır. Zira günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey, iyi ile kötüyü ayırt edebilme feraseti, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilme cesaretidir.

Eskiler “İyilik eden iyilik bulur” derler. Ancak zaman zaman, iyilik edenin cezalandırıldığı, kötülük yapanın ödüllendirildiği bir ortamda buluruz kendimizi. İşte o zaman, bu düzenin adalet terazisi bozulur. İyiyi kötüyle eşitlemek, iyiliğin kıymetini neden olur.

Atasözleri boşuna söylenmemiştir:

Üzüm üzüme baka baka kararır.”
Bu söz, insanların birbirinden etkilendiğini, çevresindekilerle şekillendiğini ifade eder. Eğer toplumda kötülük cezalandırılmaz, iyilik ödüllendirilmezse, insanlar zamanla kötülüğe alışır, iyiliğe ise burun kıvırır hale gelir.

 “İyilik et, denize at; balık bilmezse Halik bilir.”
Bu atasözü, her ne kadar iyiliğin karşılıksız da yapılsa değerli olduğunu söylese de, günümüzde toplumsal yapının bu iyilikleri desteklemesi, teşvik etmesi gerektiğini de hatırlatır.

Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil; evde, iş yerinde, sokakta, toplumun her kılcal damarında olmalıdır. İş yerinde çalışkanla tembeli, dürüstle çıkarcıyı bir tutarsak; liyakatsizi, işini hakkıyla yapana denk görürsek, toplum olarak çöküş başlar.

Şöyle der Hazreti Mevlana:“Adalet, her şeyi yerli yerine koymaktır. Zulüm ise bir şeyi olması gereken yerden başka bir yere koymaktır.”

Bu bağlamda, kötüyü hak etmediği yere koymak, en büyük zulümdür. Ve en acısı da, iyilerin zamanla sessizleşmesidir. Çünkü bilirler ki; ne kadar çabalasalar da, kıymetleri bilinmeyecek. Ve kötüler daha da cüretkar hale gelir, çünkü karşılarında bir kınama ve bir yaptırım yoktur.

İyiliğin yüceltilmediği, kötülüğün ise cezasız kaldığı bir düzende, aslında biz kimi cesaretlendiriyoruz?
 İyiliği yapanı mı, kötülüğü alışkanlık haline getirenleri mi?

Dostum ve kardeşim iş arkadaşım Süleyman Göçer’in sözünü bu yüzden çok kıymetli buldum. Çünkü bizi kendimize gelmeye, uyanmaya çağırıyor. Hakkı hak sahibine teslim etmeye, doğruyu savunmaya davet ediyor. 

İyilik, bazen bir tebessüm, bazen bir omuz vermek, bazen de haksızlık karşısında “dur” demektir. Kötülüğü susturmak için illa büyük güce gerek yok. Bazen bir söz, bir duruş yeterlidir.

Unutma:"Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar." – Atasözü

Gelin, baharı başlatalım. İyiyi yalnız bırakmayalım. Kötülüğe susarak cesaret vermeyelim. Herkesin hak ettiğini bulduğu, adaletin işlediği, vicdanın yol gösterdiği bir toplum için…

İyiyi koruyalım, kötüyü de değiştirmek için mücadele edelim.


6.10.2025 09:26:00

Mustafa Avcı

İyilikle Kötülüğü Aynı Kefeye Koyma

İyilikle Kötülüğü Aynı Kefeye Koyma