Barış ve savaş insan yaratıldıktan bu yana milyonlarca yıldır, hiçbir zaman yok olmamıştır. Barış nutukları atılmasının arkasından kesinlikle savaş başlamıştır. Savaş yapılıp binlerce, milyonlarca insan öldürüldükten sonra, binlerce, milyonlarca ev bark yok olduktan sonra barış arayışları başlatılmış ama ne yazık ki yeni savaşın hazırlıkları da başlatılmıştır.

Hiçbir din savaşı önleyememiş özellikle bizi ilgilendiren ‘’İSLAM DİNİ’’ Peygamberin ölümünden kısa sonra başlamış, 1400 yıldır da devam etmektedir. Yüce İslam Dini, Müslümanların kendi aralarındaki kavgayı dahi önleyememiştir. Eksiklik İslam’da değil, kesinlikle insanların din veya insan olma anlayışlarında bir sıkıntılı olmasındandır.

En önemlisi ve asırlardır unutulmayan da Cenabı Peygamberden sonra Halife olan Hazreti Ömer’in, Hazreti Osman’ın öldürülmeleridir. Halife Osman’ın da öldürülmesinden sonra Halife olan, Hazreti Ali ve Muaviye arasındaki taht kavgasından binlerce Müslümanın ölmesidir. Saadet devrinde bile taht kavgasının olması düşündürücüdür.

Türkiye’de herkes barıştan söz ettiği halde, herkes savaşıyor. Çünkü herkes sadece ve sadece kendi yarınını, öbür gününü hatta daha uzak geleceğini garantiye almak istiyor. Çünkü kimse kimseye güvenmiyor, çünkü herkes birbirinden korkuyor. Hiç kimse karşılıksız hareket etmek istemiyor. İstisnasız bütün kuruluşlara insanlar bir hesap düşüncesiyle yaklaşıyor. 

Ülkemizde insanlar alışılmış ve öğretilmiş çaresizlik içinde yaşamaya alışmış, alıştırılmış dolaysıyla yaşadığı hayatın dışında başka bir hayat olduğunu veya kullandığı haklarının dışında birçok haklarının olduğunu bilmediği için mevcut düzene biat ediyor. Dolaysıyla sıkıntılı da olsa yeni düzeni, yeni sistemi aramayı dahi akıl etmiyor. 

21.ci yüzyılın ilk çeyreğinde ülkemizde, samimiyet, saygı, doğruluk, karşılıksız birilerine yardım etme, olaylara hak-hukuk ve vicdan penceresinden bakma gittikçe zayıflıyor. İNSAN olma, vasıfları büyük oranda azalıyor. Herkes birileriyle savaşıyor, sadece ve sadece kendini ve yarınlarını düşünüyor. İlim, öğretim ve öğrenme hürriyeti halkın hayatından yok olmuş.

İnsanlarımız emek vererek bilgi öğrenmek yerine, nakledilenlerin bir kısmını ezberleyerek, birazda hayalen ilave ederek hayatını devam ettirmeyi ve çevresini etkilemeyi becermeye çalışarak yaşıyor.

Türk insanı o hale geldi ki savaşacak birini veya birilerini bulamayacak olursa kendisiyle, hatta kendi gölgesiyle savaşıyor. Veya yürüdüğü yolla, içtiği suyla, kullandığı arabayla, yaya geçidiyle, trafik lambalarıyla, sırf savaşmak için savaşıyor. Kendinin siyasi görüşünün karşısında olanlarla savaşıyor. Sonun da yorgun düşüyor dolaysıyla aklını kullanacak mecali bile kalmıyor, beyni keçeleşiyor işe yaramaz hale geliyor.

İnsanlık çok Tanrılı inanıştan tek Tanrılı inanışa geçtiğini söylüyor ama buna inanmak çok zor. Madem tek Tanrıya inanılıyor o zaman neden Allah ve emirlerine ittifak halinde uyulmuyor? Uyulmaz nedeni de inanıyorum diyenlerin içi ve dışı bir değil. Büyük çoğunluğun kendine de itiraf edemediği, Tanrılarının aynı olmayışıdır. Dahada önemlisi ve acısı insanların birbirini insan ve yaratılmış olarak görme değil, kullanma içgüdüsüdür.

 HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.


23.09.2021 08:59:00

Rasim Gül

İNSANLIK TARİHİNDE BARIŞ VE SAVAŞ

İNSANLIK TARİHİNDE BARIŞ VE SAVAŞ