İbn-l Haldun, tarih yazımının, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen 14. Yüzyıl düşünürü, devlet adamı ve tarihçidir. Ayrıca İslam aleminde liberalizm ilkelerini kitaplarında bulunduran ilk Müslüman düşünür. Köklü bir aileden geldiği için iyi bir eğitim aldı.İbn-i Haldun, devletlerin kuruluş- yükselme ve sona ermeleri hususunda asırlarca takip ve tatbik edilen görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:
Devletlerin kuruluşunda vergiler düşük, gelirler yüksek olur. Yıkılışında ise, vergiler fazla gelirler az olur. Bu ifadenin sahibi İbn-i Haldun’u, Amerika ekonomi politikalarının kaynağı olarak gören, Ronald Reagan 1981’ de yaptığı bir konuşmada dile getirir.
İbn-i Haldun; sosyolojinin ve modern tarihçiliğin kurucusu olarak kabul edilir. Tarih felsefesi itibariyle Alman Filozof Hegel ve bir ölçüde Karl Marx olmak üzere birçok düşünürü etkileyen İbn- Haldun’un en önemli eserlerinden biri de MUKADDİME ’dir. İbn-i Haldun’a göre devletlerin hayatlarında beş dönem vardır.
Birinci dönem: Zafer ve kuruluş. İkinci dönem: Otorite ve yükseliş. Üçüncü dönem: Refah ve ümran. Dördüncü dönem: Duraklama. Beşinci dönem: İsraf, bozulma, yıkılma dönemidir.
Bu son dönem sefahat. Sefahat,şehvet ve hırsların egemen olduğu ve devletlerin yıkılmaya ve çökmeye başladığı zaman dilimidir. İbn- Haldun; debdebeli törenlerin, üniforma, nişan ve diğer protokollerin artmasının bu kopuşu derinleştirdiğini ifade eder.
Devlet idarecileri protokoller vasıtası ile halktan farklı olduklarını göstermeye başlarlar. Zulüm, angarya, israf, lüksün yaygınlaşması medeniyetlerin çöküşüne sebep olur. İbn-i Haldun, bir devlette tek adam iktidarının nimet ve refah araçları tükettiğini ve bunun ihtiyarlık çağının alameti olduğunu ifade eder.
Böyle zamanlarda israf artar, maaşlar yetmez, devlet hazinesi giderleri karşılamaz ve açık verir. Bir devletin yıkılmaya başladığının en önemli alameti ise vergilerin, devlet harcamalarını karşılayamamasıdır.
Devlet açığı kapamak için çeşitli isimlerde yeni vergiler koyar veya vergi oranlarının artırır. Fakat lüks ve israf azaltılamaz ve masraflar artmaya devam eder.
Günce ve aşına gibi duran yukarıdaki esasların hepsi İbn-i Haldun’dan alınmıştır. Bugünden bakılarak yazılan kriterler değildir. Bundan dolayıdır ki: İbn-i Haldun’un ortaya koyduğu esaslar birço devlet adamının referans kaynağı olmuştur.
Devletin duraklaması ile beraber Osmanlı aydınları 17. Yüzyıldan itibaren İbn- Haldun’a müracaat etmeye başlamışlardır. Katip Çelebi ve tarihçi Naima bunlardan bazılarıdır. Ama ilginçtir, ölecek bir hastanın ilaç tedavisini reddetmesi gibi, 2. Abdulhamit döneminde İbn-i Haldun’un MUKADDİME eseri yasaklanmıştır.
Belli ki 500 yıl evvelden beri her kelimesi ile 2. Abdulhamit’in icraatlarını eleştirdiği ve onu huzursuz ettiği için yasaklanmıştır. Gerçekten eserde anlatılan lüks, aynen yaşanıyordu. Padişah ve devlet adamları, halkın fakirlik ve sefalet içinde yaşadığı, her gün bir toprak parçasının devletten koptuğu bir dönemde, şatafat ve depdemeden tasarruf etmemişlerdir.
Padişahmevcut sarayları yeterli görmeyip, dışarıdan borç para alarak, Yıldız Sarayı, yalılar ve köşkler yapmıştır. Sadece saray değildi yapılan, birde bu saraylardaki lüks ve israflar dillerden düşmüyordu. Tarih şark toplumlarında tarihsel akar. Bundan dolayı da sık sık tekerrür eder.
İbn-i Haldun’un
Bu kadar isabet etmesi sanırım, bu tarihsel akan tarihtir. Bugün bizler, tarihteki çok tekrarı olan yeni bir çöküşün şahitleri gibiyi. Saray aynı, refahı öldüren lüks, israf ve şatafat aynı, artan ve yetmeyen vergiler aynı, yıkılan bürokrasi yerine ithal beyinler aynı, kibir aynı, gaflet aynı.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.