Değerli okurlarım,
İnsanın gerçek sınavı, karanlıkla değil; karanlığın içindeki parıltıyla başlar. Çünkü haram, çoğu zaman çamura bulanmış bir kötülük gibi görünmez. Aksine, ilk bakışta masum bir ödül, kolay bir kazanç, kimsenin fark etmeyeceği küçük bir adım gibi yaklaşır. Ama o ilk adım, insanın içindeki pusulayı bozan en tehlikeli eşiği oluşturur.
Bir kez o tadı alan, önce vicdanının sesini kısmayı öğrenir. Sonra aynaya baktığında kendi yüzünü değil, elde ettiklerini görmeye başlar. Ve işte tam o anda, insan kendini kaybetmeye başlar. Çünkü haram, sadece cebi değil, karakteri de doldurur; ağırlığıyla insanın omuzlarını değil, ruhunu çökertecek bir yük taşır.
Haramın tadı, hafızayı silen bir sis gibidir. Nereden geldiğini, hangi değerlerle büyüdüğünü, neyin doğru olduğunu unutturur. Unutmak kolaydır; hatırlamak ise cesaret ister. Çünkü hatırlamak, insanın kendisiyle hesaplaşmasını gerektirir. O hesaplaşma da çoğu zaman en ağır mahkemedir.
Oysa helalin ağırlığı bambaşkadır. Helal, insanı yere sağlam bastırır; alın terinin huzurunu, emeğin onurunu öğretir. Haram ise insanı havalandırır; bir süre sonra da kendi boşluğunda savurur. Yükseldiğini sanan, aslında düşüşünü hazırlar.
Bu yüzden hangi yolda yürürsen yürü, hangi imkânla karşılaşırsan karşılaş, haramın tadı kim olduğunu unutturur. Unutanın yüzü silinir; geriye sadece içini kemiren bir gölge kalır. Gölge büyür, insan küçülür.
İnsanın gerçek mirası, geride bıraktığı iz değil; iz bırakırken koruduğu karakteridir. Allah, bizi haramın ağır hesabından korusun.