Zaman zaman Aksaray’da, Ervah Kabristanlığı'nın içinde yer alan Somuncu Baba Külliyesine giderim. Orası benim için yalnızca bir türbe, bir mezarlık ya da bir ziyaretgâh değil; adeta dünyanın son istasyonu gibidir. Sessizliğin bile konuştuğu, taşların dua ettiği, rüzgârın "fatiha" gibi estiği bir yerdir orası...
Her ziyaretimde mutlaka birkaç cenazeye rastlarım. Tanımasam bile, o son görevde bulunmaya çalışırım. Çünkü bilirim ki:
“Tanımadığın biri için ettiğin dua, belki de senin kurtuluşun olur.”
Tabiri caizse, Somuncu Baba’nın gölgesindeki bu mekânda bir tren bekler. Sessiz bir tren… Ne düdüğü çalar, ne de hareketi fark edilir. Ama gelir. Gelir yolcularını alır gider.
Ve bir daha hiç geri dönmez.
Biz de kalanlar olarak, o trenin yolcusunu hazırlarız. Defteriyle, duasıyla, hakkımızı helal ederek…
“Yolun açık olsun” deriz.
“Azığın bol, defterin temiz, yönün rahmet olsun…”
Sonra bakarız arkasından. Dönmeyeceklerini bilerek… O trenin yolcusu artık sadece kendiyle baş başadır.
Yanına ne mal götürebilir, ne mülk.
Sadece bir "defter" ve bir "azık"…
Bu dünya bir yolculuksa, o son tren en uzun, en sessiz ve en gerçek olandır.
Yolcu giderken yanında götürdüğü iki şey vardır:
Azık: İyilikleri, hayırları, gizli sadakaları…
Defter: Yaptığı her işin kaydı, söylediklerinin, niyetlerinin izi…
İşte orada ayrılır yollar.
Kimi için yol zahmettir, kimi için rahmet.
Kiminin defteri yüzünü güldürür, kimininki başını öne eğer.
“Ömür, bir satırlık yazıdır. Ne yazarsan onu okursun.”
O yüzden insan bu dünyada her nefesi dikkatle almalı.
Birini kırmadan önce, son satırda onun adı yazacak mı diye düşünmeli.
Çünkü o defter, mahşerde tekrar önüne konulacak.
“Oku kitabını, bugün sana hesap sorucu olarak nefsin yeter!” (İsra, 14)
Yolcu uğurlandıktan sonra, geride kalanlar bir süre daha kalır.
Bazı dostlarla oturur, geçmişi konuşuruz.
Hayatı sorgularız:
“O da gitti, biz kaldık…
Peki ya biz ne zaman, ne halde gideceğiz?”
O sohbetlerde insan, hayata biraz daha başka bakar.
“Ölüm yakın, dünya geçici, yol uzun… Hazır mıyız?”
Her vedada biraz kendimizi uğurlarız aslında.
Her sela bize de okunur, her toprak atan el bizim için de kalkar bir gün…
Allah, o istasyona azıklı ve defteri düzgün olarak gelenlerden eylesin.
Kimi defterine iyilik yazar, kimi sadece ismini…
Ama unutma: İsmini değil, izini bırakırsın bu hayatta.
“Ey yolcu, bu dünya bir köprü; geç ama kalma…
Ekilmeden giden tarlada hasat olmaz.
Bir gün sen de o trenin yolcusu olacaksın.
Defterini temizle, azığını hazırla.
Çünkü yol uzun, yol arkadaşın sadece amellerin olacak…”