1839 Tanzimat Fermanının ilanından bu yana, Tanzimatçılar, İttihatçılar ve Cumhuriyetçilerin kendi aralarında seviyesiz tartışmalardan ve hiziplerin çatışmasından Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti yara almıştır. Bu yaralar ancak 25-30 yılda iyileştirilmeye çalışılmış henüz iyileşmeden yeni yara açılmıştır.

Türkiye’de kronik hale gelen siyasi ve parti tartışmalarından zarar eden DEVLET ve MİLLET olmuş, izdırap çeken ve perişan olanda Türk Halkı olmuştur. Ortalığı karıştıran taraflar en yüksek sesle ve en sert şekilde kendi tarafını korumayı, haklı göstermeyi, karşı tarafları suçlamayı ve haksız göstermeyi alışkanlık haline getirmiş ve kendilerinin haklı çıkacağını sanmışlardır. Ama hiçbiri haklı çıkamamıştır. 

Tarafların kendini savunmasında elbette herhangi bir sakınca yoktur. Rakibine çatmakta da ölçüyü kaçırmamak kaydiyle bir sakınca yok. Velakin her devirde kantarın topu hep kaçırılmış dolaysıyla DEVLET sendelemiş, millet çile çekmiştir. Bu toz dumanda HAKEM olacak devlet kurumları örselendiği için hakem olarak sükûneti sağlayamamıştır. 

Devletten kasıt, kurumları vasıtasıyla kanunları, töreleri, örf adetleri, gelenekleri vasıtasıyla haksızlık ve hırsızlık yapanları ortaya çıkarıp halka gösterecek aygıta DEVLET diyoruz. Bazı şuursuzlar devlet koruyuculuğu altında devlete vuruyor. İnsanı kahreden ve devleti tesirsiz hale getiren nedenlerin halktan gizlenmiş olmasıdır.

Bir yanda devleti yönetmek için yüzyılların birikimiyle kurulmuş kurumlar; diğer yanda seçimle gelmiş siyasi iktidar. Önemli olan devletin kurumlarını yöneten ehliyet ve liyakat sahipleriyle, siyasi gücü temsil eden iradenin birlikte ve karşılıklı anlayış içinde çalışmalarıdır. Ne yazikki siyasi irade belli bir süre sonra, devletin kurumlarını kendi partisini yönetir gibi yönetmeye kalktığı için her türlü düzen terse dönüyor ve ülke karışıyor.
 
Türklüğü ve İslamiyet’i anlamamış siyasetçi ve bürokrat tipleri idealist olamayacaklarından gözünü ya makama ya da paraya dikiyorlar. Evet, efendimcilerle, emret efendimciler her zaman öne geçmeyi beceriyor. Dolaysıyla devlete, millete, meşrebe ve inanca zarar vererek ülkeyi sosyal ve siyasal krize sürüklüyorlar.

Emret efendimciler, batılılaşmayı, Türklüğü ve İslamlığı da özünden kopartarak kullanılan bir meta haline getirmiştir. İnsanları ve özellikle genç nesilleri idealizmden ve geleceğe güven ve inanmaktan uzaklaştırarak, ya vurdumduymazlığa ya da deizme sürüklemektedir. Bu gidişe dur denilemezse bu nesillerle geleceğin Türk ve İslam Birliğini kurmak hayal olur.

Baki olan Millet ve onun kurduğu devlet’tir. Millet devleti inşa eder, devlette milletin geleceğini tayın eder. Demokrasilerde, halkın seçtiği siyasiler devleti, yönetir. Ama asla devletin sahibi değillerdir. 15 Türk devleti ‘’devlet benim’’ egosundan yıkıldı. Umarım 16 cısının başına gelmez.
Bu halkın bu devletin rütbe, unvan, şan, şeref ve makam verdiği şanslı insanlar kendilerine gelerek karşılığında bu vefakâr ve çilekeş halka ve devlete en üstün hizmet yapmaları yerine iç huzursuzluk çıkarıyorlar? Bu halka yazık değil mi?  
                                   
Türklerde ve İslamiyet’te kölelik kurumu yoktur. Sadece hür insan vardır. Zamanımızda ‘’Ölümüne Seninleyiz’’ gibi sloganlarla sanki kölelik ihya edilmek istenmektedir. İnsan ancak ölümüne milleti ve devleti için var olabilir. Gerektiğinde, millet ve devleti için ölmesini bilmeyen halklar uzun zaman hür yaşayamazlar. Etrafımız bunlarla doludur.

Kanuni devrinde İstanbul’a gelen Avusturya elçisi Busbeque; ‘’Padişahın etrafını ve Osmanlı ileri gelenlerini gördüm; bunların içinde mevkiini alın terinden, yeteneğinden, zekâsından ve bilgisinden başka bir şeye borçlu olan tek adam yoktu, demekte ve Türker’in önlerine çıkan her kuvveti daima yenmelerinin sırlarından birini bunda görmektedir.’’ Yöneticilerimizin etrafına bakalım, alın teriyle gelmiş kaç kişi bulabiliriz?

  Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.

 


23.01.2022 06:49:00

Rasim Gül

GEREKSİZ TARTIŞMALARDAN, MİLLET ve DEVLET ZARAR GÖRMEKTEDİR

GEREKSİZ TARTIŞMALARDAN, MİLLET ve DEVLET ZARAR GÖRMEKTEDİR