Diyanet İşleri Başkanlığı; 3 Mart 1924’te kaldırılan Şer ’iye ve Evkaf Vekaletinin yerine, dini, tarihi, sosyal ve kültürel yapımızın gereğini yerine getirmesi için kuruldu. Ne yazık ki siyasi iktidarlar bu teşkilatı ‘’Arka Bahçe’’ konumunda tutmak için başına söz dinler, adamları getirdiler ve getirmeye devam ediyorlar. Bu durumda; ‘’Orduya siyaset girerse, disiplin ve hiyerarşi karışıyor, camiye siyaset girerse Müslümanlar bölünüyor, mahkemeye siyaset girerse adalet zarar görüyor.’’ a acaba neden önem verilmiyor? Her şey seçim ve sandık sonuçları mı oluyor?

Siyaset karıştığı için, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Müftülükler kurumsallaşamadı. Yani bağımlılıktan kurtulup asli görevini yapar duruma gelemedi. Bu yüzden ülkemizde, İSLAM ve Bilim birleştirilerek, halka tam manasıyla anlatılamadı. Diyanet ve Müftülüklerde görevliler İslamı, Türk-İslam tarihini, sosyal ve kültür konularını anlatabilecek gerçek ehliyet ve liyakat sahibi, bilim insanlarını toplayamadı. Dolaysıyla meydan, siyasi eğilimli görevlilerle tarikat ve cemaatler arasında paylaşılarak devam ediyor.

Diyanet ve müftülük İslamı, tarihi, ve kültürü anlatma yerine Haç ve Umre ile uğraşarak, gelir peşinde koşan bir kurum haline geldi. Müftü odaları, Diyanet İşleri Başkanının, yardımcılarının ve genel müdürlerinin odaları konforlu, makam arabaları modelli. Bunların yüzde 95’nin hangi bilim sahibi olduğu, açıklansa da halkta öğrenip gerçekten saygı duysa ve hakkını hela etse daha doğru ve iyi olmaz mı? Hatta iktidarlar daha kârlı çıkmaz mı?

Türkiye’de, 100 bin caminin, 900 bininin tuvaletlerine girilmesi, abdest alınacak yerlerde, usulüne uygun abdest alınması mümkün değil. Neden tuvaletlerde klozet yok, neden cami tuvaletleri namaz vakitleri dışında kapalı?  Anlamak mümkün değil. Denecek ki Bali, tiner ve uyuşturucu kullananlara fırsat vermemek için, bu yeterli bir neden olamaz. Diyanet İşleri Başkan ve yardımcıları ile müftüler, imamlar güvenlikle iş birliği yapmaktan aciz mi? Yoksa güvenlik, söylendiğinde ilgilenmiyor mu? Buna inanmamız asla söz konusu olamaz.

Daha evvelde defalarca yazdım. Bütün bu işlere, Allah aşkına Aksaray müftülüğü neden sessiz kalır?  Önerimiz, Aksaray’da bir vakıf kurulsun. Bu vakıf, ildeki bütün cami ve mescitlerin tuvaletlerinin, abdest alma yerlerinin ve cami çevresinin temizliğine, ağaçlandırılmasına, yeşillendirilmesine baksın. Cami cemaatinin yaz-kış oturup sohbet edeceği yerler yapılsın. Tuvaletlerinin de 24 saat açık kalmasını sağlasa olmaz mı?

Vakfın yöneticileri; Vali, Belediye Başkanı, Müftü ve halktan bu işe gönül vermiş kişiler olursa halk istenilenden fazla para verir. Yeter ki yerli yerinde harcanacağına inansın. Para kesinlikle, iptidai şekilde kilim sererek toplanmamalıdır.  Bütün harcamalar, Vakıf Başkanı Vali, 2. Başkan Belediye Başkanı ve sekreter Müftüden herhangi ikisinin imzasıyla yapılmalıdır ki halk harcamalardan emin olsun.

Sonuca gelirsek; Özellikle ilimizde ki müftü efendi, yardımcıları ve imamlar taraflı davranmaktan vaz geçerek, Diyanetin kuruluşunda ki asıl amaç olan; islamı, tarihi, sosyal ve kültürel konuları, müspet bilimlerle hamur ederek halka anlatma gayreti içerisinde olurlarsa büyük iyilik ve hizmet etmiş olurlar.

İl oluşumuzdan bu yana 35 yıl geçti. Anlattığımız ve önerdiğimiz konularda il müftülerinin hatırlanacak İÇRAATI VAR MI? Biz hatırlamıyoruz, şayet varsa anlatsınlar da öğrenelim, yazılarımıza konu edelim. Son isteğimiz, sanıyorum kanun veya genelge de var. Kur’an’ı kerim okuyanlar, okudukları ayetlerin manasını da açıklayacaklar diye. Müftü efendiye soruyoruz Aksaray’da uygulanıyor mu?

HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.