Çadır düzeninden; yerleşik konut düzenine geçen pek çok ülke insanı; halen sağlıklı ve düzenli bir çevre ve mimari yerleşime geçemedi.

Hayli görkemli cıcılı, bıcılı sözde lüx konutlar inşa ediyoruz ama bunları yaparken çevre faktörlerini hiç dikkate almıyoruz. İştahları kabartan imar rantları, vatandaşın bilinçsiz tercihleri ve zaman, zaman çıkan imar afları sonucu ortaya ucube bir şehir yaratmaktadır.

Örnek mi istiyorsunuz?

Başta; İstanbul, Ankara, Bursa ve Mersin’in durumu ortada. Özellikle yeşil Bursa diye anılan güzide ilimizde insanlar; neredeyse oksijen tüpüyle gezecekler.

UIA, Üç temel alana odaklanarak 2030 küresel kalkınma gündemine katkıda bulunmayı umuyor.

Bunlar:

Barınma,

Kamusal Alanlar ve

İklim Değişikliğiyle İlişkisi.

Barınma: UIA, tüm insanların yeterli barınma hakkına sahip olması gerektiğine inanıyor.

Dünyada¸1,8 milyardan fazla insan yeterli barınma hakkından yoksun. 2030 yılına kadar, dünya nüfusunun yüzde 40’ının, istihdam, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlere erişim için bir ön koşul olan yeterli konut erişimine ihtiyacı olacağı tahmin ediliyor.

Kamusal Alanlar:

COVID-19 salgını, kamu binalarının ve açık alanların geleceğini nasıl gördüğümüzü şekillendirmede önemli bir etkiye sahip oldu.

İklim Değişikliği:

Birleşmiş Milletler Çevre Programı, şehirlerin küresel CO2 emisyonlarının yüzde 75’inden sorumlu olduğunu; ulaşım ve binaların bunun en büyük sorumlusu olduğu tahmin ediyor.

Mimarlar, yapılı çevrenin karmaşık zorluklarına yanıt verecek donanıma sahip. UIA SDG Komisyonu, BM girişimleri ile dünyadaki mimarların uygulamaları arasında bir köprü oluşturmak için çalışıyor.

Mimarların sadece yeni Sürdürülebilir Kalkınma Gündemine duyarlı olmalarını değil, aynı zamanda uygulanması ve evriminde aracı olmalarını sağlamayı amaçlıyor.

Amaç güzel; gel gelelim niyet yok uygulama yok. Varsa, varsa böyle gün etkinliklerde klişe ve süslü laflarla sadece temenniler var.

Sevgi ve Saygılarımla