Aksaray’ımızın yetiştirdiği değerlerden emekli müftü Abdurrahman Kocagöl hocam dün sosyal medya aracılığıyla şu ayeti paylaşmış:
“Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. (Hucurât, 13)
Ne güzel bir konuya parmak basmış sevgili hocam… Bu ayet öyle derin, öyle sarsıcı bir anlam taşır ki, insanın kalbine dokunur; kibiri eritip yerine tevazuyu koyar. Allah sizden razı olsun hocam. Ben de acizane, bu ayetin çağrıştırdığı manaları bugün kalemime misafir etmek istedim. Umarım satırlarım sizleri ve okuyan gönülleri tatmin eder. Hadi bismillah…
Bu ayet, insana aslında kim olduğunu hatırlatır.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Ey insanlar! Hepiniz aynı kökten geldiniz.”
Ne makam, ne mevki, ne renk, ne soy… Hiçbiri gerçek bir üstünlük sebebi değildir. Çünkü hepimiz aynı topraktan, aynı nefesin eseriyiz.
Üstünlük; sadece Allah’a yakınlıkta, sadece takvadadır.
Takva, Allah’ın her an bizi gördüğünü bilip, kalbini ve davranışlarını o bilince göre şekillendirmektir.
Kimi insanın kalbi vardır; kimse görmeden iyilik yapar, kimse duymadan dua eder. İşte Allah katında üstün olan odur. Çünkü takva görünmez ama hissedilir.
Takva; bir duruş, bir sükûnet, bir derinliktir.
Bazen bir öfke anında susmaktır.
Bazen kalp kırmadan doğruyu söylemektir.
Bazen kimsenin görmediği bir iyiliği sadece Allah için yapmaktır.
Takva, kalbe giyilen bir elbisedir; yıpranmaz, solmaz, modası geçmez.
Kimi zaman gözyaşında, kimi zaman sabırda, kimi zaman affedişte kendini gösterir.
Ünlü bir bilge şöyle der:
“İnsanın değeri, Allah’a olan yakınlığı kadardır; insanların alkışı değil, Allah’ın rızasıdır gerçek şeref.”
Bugün dünyada üstünlük, maalesef malda, makamda, mevkide aranıyor.
Oysa Kur’an, insanlık tarihine eşitliğin en derin manifestosunu bu ayetle sunar.
Hiç kimse, kimsenin üstünde değildir. Çünkü Allah katında ölçü bellidir: Takva.
Bir insanın kalbi temizse, dili yumuşaksa, niyeti halisse; işte o en değerlidir.
İsimlerimiz, kimliklerimiz, soylarımız bizi ayırmak için değil, tanışmak içindir.
Birbirimize üstünlük kurmak için değil; birbirimizi anlamak, sevmek, destek olmak içindir.
Ne güzel söylemiş bir arif:
“İnsanı insan yapan soy sop değil, gönül terbiyesidir. Kalbi temiz olanın yüzü nurdur.”
Takva, her şeyden önce bir kalp terbiyesidir.
Kalp, Allah’ı unuttuğunda kibir büyür, nefis parlar, insan insana yük olur.
Ama kalp Allah’ı hatırladığında, merhamet doğar, affetmek kolaylaşır, sabır güçlenir.
Bir an düşünelim:
Bugün bizi övenler, yarın unutur.
Ama Allah’ın rızasını kazanan, ebedî bir iz bırakır.
İşte takva budur: İnsanların değil, Allah’ın memnuniyetini aramak.
Sevgili hocamın paylaştığı bu ayet, aslında hepimize bir aynadır.
Kendimize dönüp sormalıyız:
“Ben gerçekten Allah’tan korkuyor muyum? Yoksa insanların bakışından mı?”
Eğer cevabımız “Allah’tan korkuyorum” ise; işte o zaman ne kimseye haksızlık ederiz, ne kalp kırarız, ne kibirleniriz.
Çünkü biliriz ki; asıl büyüklük, alçakgönüllülükte saklıdır.
Unutmayalım:
“Sizin en üstün olanınız, Allah’tan en çok korkanınızdır.” (Hucurât, 13)
Allah bizleri, kalbiyle yaşayan, takvasıyla yürüyen, tevazusuyla örnek olan kullarından eylesin.
Amin.