Yazımın sonunda mecazi de olsa bir kıssa paylaşacağım, ancak 4 gün evde kalmanın sıkıntısını hepimiz yaşıyoruz. Daha önce büyük şehirlerde uygulanan korona virüs nedeni ile zaman zaman evde kalmayı yaşadılar. Tabi bizler buna alışık olmadığımız için bazıları tepki gösterdiler. Ama işin ucunda ölüm var olduğunu düşününce seslerimiz kesildi.

Aslında uzun da yaşasak, kısada yaşasak mutlaka ölümü herkes tadacaktır. Ama bu mikrobun ölümle sonuçlanma ihtimali olduğu için ister istemez ölüm hatırlanıp korku yaşanıyor. Ama şunu düşünmüyoruz dünya bizim olsa bir gün kabir kapısına gideceğimiz akıldan çıkarılmamalı.

Virüs azaldı karantinaya alındı derken, iki günlük alışverişlerde kimse mesafe olayına dikkat etmedi. Dolayısı ile virüs kırsala kadar indiğini görmekteyiz. Bunun içinde tedbir ve dikkate önem vermeliyiz. Çarşamba günü sokağa çıkma başlayınca sokakları doldurmamalıyız.

Virüs her ne kadar azaldı ise de, hiç değilse ölüm korkusunu hatırlayıp dikkat etmeliyiz. Bakın buruk bir bayram ve Ramazan ayı geçirdik. Camilerimiz kapandı, anne ve babalarımızı ziyaret edemez hale geldik. Bir süre daha sosyal mesafe ve yakınlığa dikkat edelim ve maske takalım.

Dolayısı ile ne kadar mal ve servet sahibi, şöhret ve makam sahibi de olsak ölümü aklımızdan çıkarmamalıyız. Şu evde kaldığımız dönemde hayatımızın muhasebesini mutlaka yapmalıyız. Kazancımızdan tutun, yaşantımıza kadar ve manen ne kadar Allah’a kulluk yapıyoruz bunu düşünerek bundan sonra kendimizi ona göre hazırlamalıyız. Size kabirle ilgili bir kıssa anlatarak bitireyim.

Zengin varlıklı bir adam ölümden çok korkuyor ve mezarda bir kefenle nasıl yalnız yatacağım diye endişe ediyor ve ölünce mutlaka yanında birisinin olmasını istiyormuş. Ben ibadetten çok yoksunum hep dünyaya çalıştım diye düşünüyormuş.

Bir gün çocuklarına ve aile yakınlarını çağırarak konuyu onlara anlatıyor, “ ben ölünce bir gece benimle beraber mezarda kalacak birisini bulun. Kabirden çok korkuyorum” demiş.

Yakınları aramışlar taramışlar, ama bir türlü bir gece babaları ile mezada kalacak birisini bulamamışlar. Bir gün bir tanıdık gelmiş:

“ benim tanıdığım bir hamal var, durumu çok iyi değil her halde o kalır” demiş.

Adamı bulmuşlar zengin adamın huzuruna çıkarmışlar, adam hamala,” ben ölünce bir gece benimle kalırsan sana malımı mülkümü vereceğim. Bunun içinde seninle sözleşme yapmamız lazım” demiş.

Hamal, “ zaten bitmişim ola ki mezarda ölürsem zaten bir şeyim yok. Ölmezsem hayatımı devam ettirecek bir mala sahip olurum” diyerek teklifi kabul edip sözleşmeyi imzalıyor.

Bir gün rahatsızlaşan zengin adam ölüyor. Hamalı buluyorlar ve soruyorlar:

“ yapılan sözleşmeye sadıkmısın yoksa vaz mı geçtin” diyorlar.

Hamal, “ vaz geçmedim sözümde duruyorum” demiş.

Adamı hamalla birlikte kabre koyup mezarı kapatıyorlar.

Dışarıda yakınları ne olacak diye beklerken, kira men katibin melekleri sorguya geliyorlar. “Ölü bizim de şu canlı kim” diye sormuşlar. Kendi aralarında demişler ki, “ ölü zaten bizim önce şu canlıyı sorgulayalım” diyorlar.

Hamal kazancı olan iple mezara girdiği için meleklerin dikkatini hamallık yaptığı ip çekiyor. Başka bir şeyi olmayınca bu ipin hesabını soruyorlar.

Hamala ip suali bir saatten fazla devam ediyor. Sonra araya bir mola veriliyor. Hamal bu molayı fırsat bilip mezardan dışarıya kendisini atıyor.

Zenginin yakınları merakla hamala soruyorlar, “ ne oldu da kaçtın” diye.

Hamal, “ aman Allah'ım ben bir saatte hamallık ipi nasıl kazandığımın hesabını veremedim. Allah sizin yakınınıza yardım etsin. Ben ne mal isterim ne de mülk, bana sadece ipim yeter” diyor.

Bilmem bir hamal bir ipin hesabını veremezken, haksız, helal olmayan, emek vermeden ve helalinden kazanıp harcamayan insanlara Allah kolaylıklar versin. Bu mecazi kıssa umarım bizlere bir şeyler anlatır.

Hepinize hayırlı bayramlar.


24.05.2020 23:52:00

Erdogan Kaya

Bir hamal ipinin hesabını veremedi