Seviyorum diyenlerle; sevmiyorum diyenlerin çoğunluğunun alt yapısı yok. 18 ve 19 yüzyıllardan ki Tarihi gelişmelerden habersiz günlük dedikodulardan veya siyasi saiklerden hareket ediyorlar. 1839 Tanzimat Fermanıyla Osmanlı İmparatorluğunda bir hareket, bir arayış başlamış ama dünyadaki fikir, sanayi ve bilimsel gelişmelere ve siyasi idarede istediği sonucu alamamıştır.

Atatürk’ü, sevme ve sevmeme ile ilgili bir görüş belirtmek için, Tanzimat’la başlayan özellikle 93 Harbi olarak bilinen 1887-1878’de Osmanlı-Rus Savaşı, 1912’de Balkan Savaşları ve 1914’de Dünya’yı yangın yerine çeviren, Birinci Dünya Savaşlarının nedenlerini, sonuçlarını incelemek ve İmparatorluğun düştüğü durumu görmek şart. Hangi şartlarda İstiklal Savaşına girildiğini ve imkânsızlıklar içinde nasıl kazanıldığını, öğrendikten sonra Atatürk ve arkadaşları hakkında karar verilmelidir ki sevmek ve sevmemek bilinçli olsun.   

93 Harbinde Osmanlı İmparatorluğu ağır bir yenilgi aldı. Ruslar İstanbul’un eşiğine, Yeşilköy’e kadar geldi. Başkent İstanbul’un işgali, an meselesiydi. Rusya’nın İstanbul’u işgalinin kendi çıkarlarına gelmediği için batı devletleri, Rusya’ya dur ve geri çekil demesiyle önlenmiştir.

1912-1913’de, Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan’la yaptığı 1. Balkan savaşında, İmparatorluk askeri yönden daha güçlü olmasına rağmen yenildi. Sonuçta yüzbinlerce asker ve yılların çabasıyla elde edilmiş binlerce top ile silah stoklarını kaybetti.

Daha acısı, Türk, Pomak, Arnavut ve diğer Müslümanların birçoğunun katline ve mecburen Balkanlardan göçüne yol açtı.  Bu savaş sonunda Arnavutluk’ta bağımsızlığını kazandı. Devlette karışıklık ve çekişmelerden dolayı, 93 ve Balkan Savaşlarının yaraları, bir türlü sarılamadı, karışıklık ve çekişme devam etti. Padişah sadece sarayda oturmayı düşünüyor, çelişkili kararlar devam ediyordu.

 Halktaki perişanlık ve panikleme, ordudaki ikilik giderilemedi. Devlet darmadağınık haldeyken, idareciler sadece kendilerini ve makamlarını kurtarmak amacıyla, Almanların peşine takılarak 1914’te 1. Dünya Savaşına girme kararı aldılar ve girdiler. 4 yıl süren savaşta, Almanlar, yenildi ve kayıtsız şartsız teslim oldu. Dolaysıyla Osmanlı İmparatorluğu da yenilmiş sayıldı ve bağımsızlımızı yok eden Sevr anlaşması 1920 yılında imzalatıldı. Sevr antlaşmasıyla Osmanlı, varlığını yalnızca kâğıt üstünde sürdürür bir pozisyona geldi.

Maliye ve Ordu İtilaf Devletleri kontrolüne girdi. Boğazlar ve etrafında ki geniş bölge, Boğazlar Komisyonunun denetimi altına alındı dolaysıyla ekonomik ve siyasi bağımsızlık ortadan kalktı. 1878’de Ruslara, İstanbul’un işgaline müsaade etmeyen İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. Orduları dağıtılmış, silah taşıma yasaklanmış, İstanbul’un güvenliği, İtilaf Devletleri tarafından sağlanıyordu.

Türklerden 1.000 yılın intikamını alacağı günün geldiğini hesap eden, batı ve Arap âlemi Mustafa Kemalleri ve arkadaşlarını hesap edemediler. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşayla Samsunda doğan güneş bütün ülkeyi aydınlattı, vatanperverlere umut oldu. İstiklal ve hürriyetini kazanmak, yeniden ayağa kalkmak için bütün halk Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yanında yer aldı ve başardılar.    

1850 ila 1920 yılları arasında geçen, 70 yılda başımıza gelenleri, samimiyet ve dürüstçe inceleme zahmetine katlanmayanlar, Dünya gerçeğini, Osmanlıyı, Türkü, Atatürk’ü, Milli Devleti, Cumhuriyeti, demokrasiyi, anlamaları ve kabul etmeleri gerçekten zor. 100 yıllık Cumhuriyet döneminde, Türkiye Cumhuriyetinin, Uluslararasında ciddi bir yer edinmesini de inkâr etme, insafla ve akılla bağdaşmaz.

Türkü ve Atatürk’ü, Milli Devleti sevmemek ‘’Köroğlu gözün, kör olsun’’a benzemektedir. Köroğlu, tebdili kıyafet gezerken, gözleri görmeyen yaşlı bir kadının yürürken devamlı; Köroğlu gözün kör olsun diyerek dolaştığını görür. ‘’Ana Köroğlu sana ne yaptı’’ diye sorar.  Yaşlı ama kadın, ‘’Evladım Köroğlu bana bir şey yapmadı, el diyor, bende diyorum’’ der. Milli devlete karşı olanlar elbette Türk’ü, milli devleti ve Atatürk’ü sevmeyeceklerdir.  

Yüzlerce yıldır Ülkemizde, aslı olmayan sadece alışkanlık haline getirilen bilgilerle karar veren yarı cahil ve kara cahil milyonlar hep varolmuştur. Bunları da ikiye ayırmak lazım, yarı cahil, kara cahil. Yarı cahile günlerce aylarca uğraşanınız belki bir şeyler anlata bilirsiniz. Ama kara cahile yüzlerce yıl uğraşsanız hiçbir şey anlatamazsınız. Çünkü bunlar bilim, tarih ve akılla hareket etmezler. Bunlar Allah’ın verdiği akılla değil emirle hareket edenlerdir.

  HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.

 

 

 


16.11.2023 06:49:00

Rasim Gül

ATATÜRK’Ü, SEVENLER- SEVMEYENLER

ATATÜRK’Ü, SEVENLER- SEVMEYENLER