TÜRKLÜĞÜ yerden kaldırarak, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklusu, Karahanlılar, gerçek bir Türk Devleti kurdu. 100 yıldır, içerden ve dışardan her türlü saldırıya karşı DİMDİK ayakta durmasını beceren bir devlet. Ne mutlu, 100 yıldır emek verenlere.
Anadolu’nun 777 bin kilometre kare toprağı üzerinde yaşayanların tamamını Devlet katında ve hukuk çerçevesinde EŞİT YURTTAŞ yaptı. Her türlü SINIFI ortadan kaldırarak sınıfsız bir toplum meydana getirdi.
Birinci Cihan, İkinci Cihan ve İstiklal Harplerinde karşı ve birlikte savaşılan tüm devlet ve milletlerle barış sağlayarak yeni kurulan DEVLETİN, bütün dünyada tanınmasını ve saygı duyulmasını sağladı.
Özellikle İstiklal Savaşında, savaşan Türk ve Yunan devlet ve halklarını dost yaptı. Yunan Devlet başkanı Venizelos’la sağlam ve iyi komşuluk ilişkileri kurdu.
Yüce İslam dinini temsil ettikleri iddiası ile ortalığı karıştıran ve Menfaat peşinde koşan sahte Şıhların ve şeyhlerin elinde oyuncak olan Yüce İslamı kurtarmak için Diyanet İşleri Başkanlığını kurdu ve Kur’an’ı devrin ilim adamlarından Ahmet Hamdi Elmalı’ya Türkçe tefsir ettirerek, okuyan halkın İslami anlamalarını sağladı.
Cumhuriyet kurulmadan önceki duruma kısaca bir bakarsak, ne durumda olduğumuzu ve 100 yılda Cumhuriyet sayesinde nereye geldiğimiz daha iyi anlaşılır.
29 Ekim 1923’de nüfus 13 milyon, 11 milyonu köyde yaşıyor, 49 bin köy var, 37 bininde okul yok, dükkân yok. 30 bin köyde cami yok, traktör, biçer yok. Bu köylerde, çiftçilik dibe vurmuş, tarlaların büyük kısmı ekilip dikilemiyor, çünkü eli iş tutanlar askere gitmiş geri dönmemiş.
Gazi olarak dönenlerinde birçoğunun, kolu, bacağı, gözü ve ayakta duracak hali yok. Ekilecek tarla var ama tohum yok. Karasaban var, sabanın demirinin yüleyecek demirci yok. Bütün ülkede ancak 5-6 bin hektar tarla ilkel usullerle sulanıyordu.  
İnsanlar hasta, doğan 10 çocuktan en az beşi ölüyordu, doktor ve sağlıkçı yoktu. Verem, tifüs, tifo salgını vardı. Bitle başa çıkılamıyordu. Deterjan hayaldi de sabun bile yoktu. Çamaşırlar, kazanda kaynatıldıktan sonra kil denen topraktan yapılan temizlik malzemesi ile yıkanıyordu.
Çamaşırı kaynatma, kille yıkama oluyordu ama bitlerin tamamı ölmüyordu. Bit salgını ülkede uzun süre devam etti. Birde sirke denen sanıyorum bitin yavrusu vardı, bunlar iç çamaşırın dikişleri arasına ip gibi sıralanıyordu. İnsanlar hiç durmadan bit ve sirke kaşındırıyordu.
İnsanların ortalama ömrü 40’tı, adam kırkını geçmiş maşallah deniyordu. Doğumda 100 kadından yaklaşık yirmisi ölüyordu. Memlekette sadece yaklaşık 350-400 doktor, 60 kadar eczacı vardı. Bu 60 eczacının 8-10 Türk’tü. Gerisi Ermeni, Rum ve Yahudi idi. Diş hekimi hiç yoktu. 40 bin köyde, 10 hemşire, 150 ebe vardı.
Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu, kiremit, çimento, demir yoktu. Limanlar, madenler, yabancılara aitti. Demir yollarının bir metresi bile bize ait değildi. Toplam sermayenin ancak yüzde 10-15 Türkün elindeydi, bunların büyük bir kısmıda ne iş yapacağını ve nasıl yapacağını bilmiyordu.
Osmanlıdan ayakta dört fabrika kalmıştı. Hereke İpek, Feshane yün, Bakırköy Bez ve Beykoz Deri. Sanayi işletmelerin yüzde doksan altısında motor yoktu. 10 işçiden fazla işçi çalıştıran sadece 280 işyeri vardı. Bunların 250’si yabancılarındı. Kişi başına Milli gelir 45 dolardı. 
Elektrik sadece, İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Güya vardı demek daha doğru olur, elektrik üretimi sadece 50 kilovatsaatti. Dört mevsim kullanılan kara yolu yoktu. Otomobil sayısı 490 dı, sadece dört şehirde öze otomobil vardı.
Kadın insan değildi, eşit eğitim hakkı yoktu, boşanma hakkı yoktu. Seçme ve seçilme hakkı yoktu. Doğum izni diye bir şey bilinmiyor. Çalışma hayatında eşit işe eşit ücret hakkı yoktu. Kendisine miras kalan mallar üzerinde bile tasarruf hakkı yoktu.
Dirhem, okka, çeki vardı. Arşın, kulaç, fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu, ne uzunluğumuz. 600 sene boyunca Türkçe, Arapça ve Farsça ile harmanlanmış, ortaya Osmanlıca çıkmıştı. Fransızca, İtalyanca, İngilizce kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti.
Harf devrimi yapıldı, bir gecede cahilleştirildik filan deniyor ya?! Hâlbuki İbrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı 417 adetti! Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasında basılmıştı. Zaten Müteferrika’da devşirmeydi.

Erkeklerin sadece yüzde yedisi, kadınların sadece BİNDE DÖRDÜ okuma yazma biliyordu. Okuryazar erkeklerin ezici çoğunluğu subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelmiş dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam 4 bin 894 ilkokul, 72 ortaokul ve 23 lise vardı. 

30 Ekim 1923 sabahı, Mustafa kemal kendi el yazısıyla başbakana şöyle diyordu:’’ Bize, geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı, yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği görev bu, özgür bir toplum oluşturmak, çağdaşlaşmak, bu ideali gerçekleştirmek zorundayız. Allah yardımcımız olun.’’

Cumhuriyet bir mucizedir, insan olmak isteyenlerin böyle bilmesi gerekir. Atatürk’e utanmadan dil uzatan, ya vatan hainidir, yâda vatan hainidir.
Bu gün 29 kim 2021, Cumhuriyeti kuran, Arjantinli Che’ye, Kübalı Castro’ya, Çinli Mao’ya, Hintli Gandi’ye, esir milletlere ve insanım hür olmak istiyorum diyenler ilham olmuş bir şahsiyeti, Atatürk’ü selamlayacağız.

 Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.   
                                                                         
                                  


Süleyman ALTINSOY
17.11.2021 20:08:59
Ben de seni selamlıyorum Bilge Adam. Teşekkürler

10.11.2021 09:36:00

Rasim Gül

ATATÜRK NE YAPTI SORUSUNA VERİLECEK CEVAP

ATATÜRK NE YAPTI SORUSUNA VERİLECEK CEVAP