Onbinlerce yıldır var olan Türk Milletinin sayısız, çıkış- inişleri ve milat sayılacak dönüm noktaları olmuştur. Detaya girmeden özetleyecek olursak; İslamiyet’i kabul etmeden evvel ki dönem. Anadolu ve İstanbul’un Fethi’nden, 1683 İkinci Viyana kuşatmasına kadar, yükselme dönemi. 1683’den, 1923 kadar duraklama, gerileme ve dağılma dönemi. 1923’de Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan 100 yıllık Cumhuriyet dönemi.   

İslamiyet’ten önce Türklerin bütün mücadelesi, Çin’le olmuştur. Bazen Türkler, bazende Çinliler galip gelmiştir. Ama iki devlet ve iki millet yaşamasına devam etmiştir. İslamiyet’i kabul ettikten sonra Türkler, Kürtlerle ayrılık- gayrılık düşünmeden birlikte İslam’ın bayrağını taşımışlar ve Anadolu’yu VATAN yapmak için devamlı batıya giderek başarmışlardır. Türklerin Anadolu’yu Vatan yapmada başarılı olmaları, Batının korkmasına, Arapların kıskanmasına yol açmıştır.

Türkler İstanbul’u 1453 te fethedip, Bizans İmparatorluğuna son vererek Orta Çağ’ı bitirip, Yeni Çağı başlatmışlardır. Orta Çağ’da Karanlıkta yaşayan Batı, Türklerden ve İslam’dan Korktukları için çarenin, Türklere karşı birleşmede olduğunu görmüş ve birleşmişlerdir. Birlikte güçlenmeyi sağlayarak ticarete, bilime ve teknolojiye yönelmiş ve başarmışlardır.

Türklerin Anadolu’yu vatan yapması, Arap âlemini de rahatsız etmiştir. Çünkü Arapların da gözü Anadolu’dadır. Ama fethetmeyi başaramamışlardır. Hem İslam’ın bayraktarlığını hemde adaleti sağlayan Türkler, dünyaya yeni bir düzen, yeni bir sistem getirmişler, Batı ve Arap âlemi, Türklerin getirdiği muhteşem idare ve adalete boyun eğmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu, Bilime, teknolojiye ve ticarete fazla önem vermediği için 1683 tarihinde ki Viyana Kuşatmasında bozguna uğrayıp, duraklama ve gerileme devrine girdi. 1683 yılından 1920 yılına kadar, duraklama, gerileme ve bozulma devri 200-250 yıl sürdü. En acısıda 1914 yılında gereksiz, hesapsız basiretten uzak Birinci Dünya Harbine girmesi oldu. Harbe girdiği tarafın mağlup olması neticesinde Osmanlıda mağlup sayıldı.

Batı devletlerinin galibi ve mağlubu ile Arap Âlemi, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanıp bitirilerek paylaşılmasında hem fikirdi. Paylaşmada anlaşmaya vardılar. Başkent İstanbul dâhil Anadolu’nun, Doğu- Batı, Kuzey- Güney bölgeleri işgal edildi. Osmanlı Padişahi Sultan Vahdettin Sarayında göz hapsine alındı. Başkent İstanbul’un güvenliğini, işgal kuvvetleri devralmış, Türkleri Anadolu’dan atma planları kuruyorlardı. İşgal güçlerinin keyfine diyecek yoktu. Ancak bitmiş görünen, Türk’ün gücünün bitmediğini, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları ispat edecekledir.

Osmanlı İmparatorluğunu idare edenlerin basiretsizliğini, Türkün gücünü, Batı ve Arap âleminin, siyasetini, Dünya diplomasisini, çok iyi bilen, Çanakkale kahramanı Osmanlı Paşası, Mustafa Kemal Paşayı da keşfedemediler, göremediler. İşgalciler Türkün güneşi battı, gündüzleri gece, geceleri zifiri karanlık oldu, Anadolu’yu tam ellerinden alma zamanımız geldi diye bayram ederlerken, güneş gibi doğan Mustafa Kemal ve arkadaşları geceler gündüz yaptılar.

Cumhuriyet’in 100 yılında, görev yapan devlet başkanları ve görev alan hükumetler sayısız işler başardılar. 1950 lerde eşit sayılacak durumda iken, 2023 yılında Güney Kore’nin, kişi başına düşen Gayri Safi milli geliri 33.000 dolar. Türkiye’nin ise yaklaşık 12-13.000 dolardır. Bunun 8-10.000 dolar olduğu da iddia edilmektedir. Hangisi olursa olsun arada üç kata yakın fark bulunmaktadır. Bunun nedenleri ise Türkiye’yi idare eden hükumetler ve muhalefetin milli birlik, cumhuriyet, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü kavrayamamış olmasıdır.

Bir diğer önemli neden, üretim, tüketim, dünya ülkeleri ile diplomasi dalında kısaca Doğu-batı- Avrupa ve Amerika konularında da anlaşmazlığın ve çekişmenin devam etmesidir. Yöneticilerimizin iç politika ile dış politikayı devamlı karıştırmalarıdır. Yöneticilerimizin, Anayasa’nın kabul ettiği, Ordu, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay gibi kurumlarla bir türlü anlaşıp birlikte verimli çalışamamasıdır.

En önemli nedenlerden biride, iktidar- muhalefet çekişmesinin, (hatta buna kavgası dersek daha doğru olur) bir türlü bitmemesidir. Cumhuriyet ve Demokrasiyi 10 yılda bir kesintiye uğratarak kalkınma ve büyümeye büyük zarar veren, ihtilallerin yapılmasına yol açan siyasi kavgalardır.

Çok partili sistemde içinde geçen 77 yılda iktidarların, verimli olarak çalıştığı 40 yılı geçmiyor. Geriye kalan 33 yıl didişme, çekişme ve sen-ben kavgasıyla geçmiştir. Halkımız, kendinin aleyhine olan verimli çalışmayı engelleyen yöneticinin yanında durmakla devamlı bindiği dalı kesmektedir. Kalkınmış toplumlarda halk hiçbir zaman yanlış yapanların destekçisi değildir

Anadolu’yu vatan yapmanın bedeli ödenmekle asla bitmediği için Türk Halkı’nın diri, uyanık olması ve birbirini sevip sayması çok çalışması, bilim yolunu bırakmaması, kendi özüne sahip çıkması, dostunu-düşmanını iyi tanıması gerekmektedir. Bunun içinde en sağlam yol Cumhuriyet ve demokrasiden taviz vermemektir. 

 HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.


13.11.2023 10:55:00

Rasim Gül

ANDOLU’YU VATAN YAPMANIN BEDELİ

ANDOLU’YU VATAN YAPMANIN BEDELİ