Atatürk’ün önderliğinde Cumhuriyeti kuran kadro, insanları tebaa olmaktan çıkarıp vatandaş yapınca, her türlü konuya çözüm ve barış yolu açılmıştı. İstiklal Savaşını bütün Türkler ve Kürtler Sünni’siyle, Alevi’siyle omuz omuza birlikte kazanmışlar ve ülke sınırları içinde yaşayanlara eşit muamele yapacak kanunları da çıkarmışlardı.

Atatürk döneminden sonra ciddi anlamda, Devletin Alevi konusunu çözecek, ciddi bir adım atmamış olması izah edilemez. 80 yıldır bütün liderler, özellikle seçim dönemlerinde başta Alevilere, Kürtlere, orta halli ve orta halin altındaki bütün vatandaşlara vermedikleri söz, ettikleri yemin kalmıyor.

İktidar ve muhalefette olan istisnasız bütün liderler, inandırıcı bir davranış ve söylem geliştirmemişlerdir. Türkiye’deki Alevilerimiz Osmanlı döneminde 400 yıl, Cumhuriyet döneminde 100 yıl olmak üzere toplam 500 yıldır, inanç sahasında ve bürokraside haklarını alamamış olmalarına rağmen, devlete en SADIK kalanların başında yer almaktadırlar. 
Cumhuriyetin kuruluşunda, Alevi-Sünni Türkler ve Kürtler şeklinde değil TÜRK MİLLETİ olarak yer almışlar, devlet kurucuları da farklı gözle bakmamışlardır. Çünkü Atatürk ve arkadaşları bu konuya çok önem vermişler dolaysıyla da gerçek MİLLİ BİRLİĞİ sağlamışlardı.

Çok partili sisteme geçilmesinden itibaren, siyasetçiler oy için Milli Birliği düşünmediler, halende düşünmüyorlar. Ortaya Mezhep ve Meşrebin çıkmasına çanak tuttular. Kendilerine yakın gördüklerini devlet nimetinden faydalandırdılar, uzak gördüklerini cezalandırdılar. Halen de bütün şiddetiyle devam ediyor. Devletin ve inancın temelinin ADALET olduğunu görmek istemiyorlar.

Özellikle 1950 den itibaren Milli Birlik değil, OY peşine düşen siyasetçiler, 71 yıldır konuyu istismar etmeye devam ediyorlar. Günümüzde başta Diyanet olmak üzere bütün partiler, tarikatlar ve cematlara ateşe körükle gidiyorlar. Sonrada, devlet ve milletin başına gelenlere timsah gözyaşları döküyorlar.

1960’dan bu yana bütün sağ-sol ve bölücü örgütlerin yararlandıkları ve kullandıkları bir taban oluşmuştur. Devletimiz, bölücü örgütlerle uğraşırken onların kullandıkları tabanı ellerinden alma çalışmalarında zayıf kalmış dolaysıyla kaynağı kurutamamıştır.

21. Yüzyılın ilk çeyreğinde, Cumhuriyetimizin 100’cü yılında, 100 ve 500 yıldır yapılan yanlışların, çekilen acıların ve yanlış anlaşılmaların son bulması gerekmektedir. Alevilerimizin, inançlarına, ilgi ve saygı gösterilmesi ve haklı taleplerinin karşılanması bir LÜTUF değil Milli görevdir.

Alevilerimizin isteklerinin başında CEM EVLERİ’ne resmi statü tanınması geliyor, hemen tanınarak kanayan yara tedavi edilmelidir. Ülkemizde, cami, mescit, kilise, sinegog ve benzeri ibadethaneler açıkken, Cem Evine neden statü tanınmıyor? Bu meselenin, Diyanetin vereceği fetva ile ilgisi, hakkı ve yetkisi de yoktur. Demokrasiye bağlı ve inanç özgürlüğünü tanıyan bir Devletin kanun ve insanlık görevidir.

2013 yılında yapılan bir araştırmada, Cem Evlerine devam eden Alevi gençlerin % 70 i radikal ve terör örgütlerinden uzak duruyor. Cem Evlerine devam etmeyenlerin  % 70 nin bu örgütlere katıldığı görülüyor. Gezi olayları sırasında hayatını kaybeden gençlerin tamamının Alevi olması çok düşündürücü ve ders alınması gereken hadisedir.
Prof. Dr. İzzettin Doğan, 1940 Malatya doğumlu, Galatasaray Lisesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu ve Uluslararası Hukuk Uzmanı, Cem Vakfı Genel Başkanı, Alevi Vakıfları Federasyonu Onursal Başkanı olarak 60 yıldır, Devlet ve hükumeti yönetenlere Alevi ve Milli Birlik gerçeğini anlatmaya çalışıyor. Bu güne kadar alınan yol devede kulak. Ülkeyi yönetenlerin bildiği mesele, Alevilerin oylarını kime verip vermeyecekleridir.

Cem Vakfını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AIHM) 2016 yılında açtığı davada, Türkiye’nin Alevileri resmen tanımaması, Hukuksal statü sağlamaması, Din ve Vicdan Özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi. Bu karar Türkiye Cumhuriyeti Devletine resmen bildirildiği halde henüz uyulmamıştır.

Bir gün her Alevi vatandaş AIMH kararına uymadığı için Türkiye aleyhine milyonlarca dava açıp kazanırsa ne olacak? Ülke milyarlarca lira tazminat ödeyecek, bu bir yana yüzlerce yıldır kardeşçe yaşayan, Sünni-Alevi arasında tamiri mümkün olamayacak yaralar açılacaktır. 
Türkiye’de 15-20 milyon Alevi yaşıyor. Bu kadar insanımızı ne yapacağız? Birde komşu ülkeler, İran Azerbaycan’ında yaklaşık 30 milyon, İran’da 35 milyon, Azerbaycan’da 6-7 milyon, Suriye’de 5 milyon ve Irak’ta 4 milyon Alevi yaşıyor. Ülkemizde ve komşu ülkelerde yaşayan yaklaşık 80 milyon Aileviyi ne yapacağız,  Milli Birliği sağlayarak Büyük ve Güçlü Türkiye’yi nasıl kuracağız?

Ülke içinde, Milli Birliği kuramazsak, Türk Devletler Topluluğuna nasıl lider ve ağabey olacağız? Amerika’ya, Rusya’ya, Çin’e ve Avrupa Birliği ülkelerine nasıl kafa tutacağız? Yahudi ve Ermenilerle nasıl başa çıkacağız? Başta Filistin olmak üzere ezilen mazlum milletlere nasıl yardım edeceğiz?

 İfade ve inanç özgürlüğü, fetva ve benzeri şeylerle verilmiyor, yasalarla veriliyor. Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı inançlara saygılı olduğu için Dünya devleti oldular. Fatih, İstanbul’u fethedince ahaliyi inançlarında serbest bırakmadı mı?  2021 yılında 568 yıl evvel tanınan inanç özgürlüğünün gerisine düşmüşüz.

Ramazan Bayramının, Milletimize kutlu olmasını ve esenlikler getirmesini niyaz ediyoruz.
                                                                                          Hayrola, Muvaffak Ola, Muzaffer Ola.                            


13.05.2021 00:46:00

Rasim Gül

TÜRKİYE’NİN, ALEVİ MESELESİ

TÜRKİYE’NİN, ALEVİ MESELESİ