Türkiye’de insanlar, dar anlamda inanç, milliyetçilik ve sosyalizmin içine hapsolmuş vaziyette yaşıyor. Hayatını, geleceğini çevresini, dostlarını buna göre seçmeye çalışıyor. Ulusal ve evrensel manada ne düşündükleri sorulduğunda inanç, milliyetçilik, sosyalizm ve insan olma yönünde kayda değer bir şeyler söyleyemiyor. İkna edemiyor. Herkes kendi mahallesini savunuyor, öbür mahalle uçsada kabul etmeye yanaşmıyor. Parti, cemaat, tarikat, bölgecilik, akrabalık ve taassup şeklinde particilik insanları sayısız parçalara ayırmış vaziyette.
İnsanlarımız, kendilerini ve beyinlerini bir sandığın içine hapsetmiş, bir türlü sandıktan çıkartıp özgürleştiremiyor. Dolaysıyla ÖZGÜR vatandaş olmaya gayret etmiyor. Toplumsal kurgular içinde kayboluyor. Bu durum da daha büyük bir sandığın içine düşme anlamına geliyor. Ne kadar çabalasa kurtulamıyor. Toplum, evren, adalet ve eşitlik değerlerine bakış açısı buna göre yapılanıyor. Vatandaş özgür olmaktan, bilimi, aklı ve vicdanı kullanmıyor. Önüne çıkan ekibe katılıyor. Bazıları da MANKURTLAŞIYOR. En büyük sıkıntıda bunlardan çıkıyor.
İnanç, milliyetçilik ve sosyalizm konularının Algoritmasını anlaşılır şekilde izah eden yok. Herkes bi şeyler anlatıyor, ancak bilimsel tarafı yok, sözleri de birbirini tutmuyor. Karşısında kilere hakaretler yağdırıyor. Bunları da inandığı kesim için yaptığın anlatıyor. Temsil ettiği kesimde işin aslını bilmiyor. Konunun algoritması yok. Algoritma, bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için çözüm yolunun adım adım tasarlanması dır.
İnanç, milliyetçilik ve sosyalizmi savunanların dilinden 85 milyon anlamıyor, en fazla 8-10 milyon anlıyor. Halkın tamamının anlayacağı ve kabul edeceği veya saygı duyacağı şekilde izah edemiyorlar. Çünkü beyinlerinin içindekilerle, ifade örtüşmüyor, halkta kabul etmiyor. Karışık izahlarla hamaset yapıyorlar. Neticede 85 milyon Türk halkına oluyor, hangi izaha evet veya hayır diyeceğine karar veremediği için sessiz kalıyor. Aslında bu sessizlik kesinlikle hayır anlamındadır. İzah tarzınıza inanmıyorum, gerçekleri saklıyorsunuz diyor.
2025 yılında 85 milyon vatandaş, sayısız televizyon kanallarının programları ile kültür değerlerine çoğunlukla aykırı olan dizilere, evlendirme, yemek ve devletin görevini üstlenmiş adalet arayan programlarla, halkın beyni yıkanıyor. Halk bu saçma programlarla zamanlarını ve geleceklerini belirleme yoluna gidiyor. Ülkemizde, sivil ve devlet kurumlarının birinci görevi vatandaşın aklını yönlendirerek, istediği gibi kullanma üzerine inşa ediliyor. Hâlbuki kalkınmış ülkeler, vatandaşlarının aklını kullanması, bilime yönelmesi ve sevgi, ahlak ve insan olma doğrultusunda programlarla ilgileniyor. HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA