Bir bilince sahip olan insan Yeryüzünde bilinci olan tek varlıktır. Bu bilinci nedeniyle bir gün öleceğinin idrakinde yaşar. Bu nedenle ölüm insanın kendi iç dünyasının derinliklerinde hep bir korku barındırır. Korku düşünmekle, varsayımıyla meydana gelir. Ölüm korkusu insanoğlunu bu korkuyla baş edebilecek çözümlemeler aramaya itmiştir. Ne yazık ki insan ne ölümsüzlüğü buldu, ne de ölüme bir çâre bulabildi. İnsanın merakını cezbeden sorulardan bir tanesi de öldükten sonra ne olacak? Sorusudur. Ölümden sonrası bir belirsizliktir, insan bilincinin en nefret ettiği şey belirsizliktir dolayısıyla insan belirsizlikten korkar. İnsanlar bu korkularını inançlarla aşmaya çalışıyorlar eski çağlardan beri uygarlıkların ölümden sonrasına dair inançları ve ritüelleri vardır. Örneğin Antik Yunanistan'da iyilerin gireceği cennete Elysium, kötülerin gideceği cehenneme Asphodel, Tanrı düşmanı ve katiller yerin en altı Tartarus'a gideceğine inanırlardı. Eski Pers inancında bir insan öldüğü zaman ölen kişinin ruhunun varlığı yakınlarını hatırlamalarına ve dualarına bağlı olduğuna inanırladı. Yaşayanlar bir kişinin ölümünden sonraki ilk üç günü dua ederek ve oruç tutarak geçirirlerdi. Bunun sebebi ruhun aklının karıştığına ve şeytani saldırılara açık hale geleceğine inanıyorlardı. Sagdid "köpeğin bakışı" denen kötü ruhları uzaklaştırmak için cesedin yanına bir köpeğin getirildiği bir ritüel gerçekleştirilirdi. Köpeklerin kötü ruhları gördüğü ve havlamalarının kötü ruhları kaçırdığına inanılırdı. Köpek ölünün bulunduğu odaya üç kez sokulur ve herhangi bir zamanda tereddüt ederse ya da isteksiz görünürse, bu varlığı kovmadığı anlamına gelirdi. Daha sonra ruhun gittiği düşünülen ve ceset defnedilmek üzere hazırlanana kadar dokuz kez içeri sokulurdu. Daha sonra ölen kişi ya gömülür ya da daha yaygın olarak, sessizlik kulesi olarak adlandırılan ve cesedin leş yiyiciler tarafından temizlendiği bir açık hava iskelesine yerleştirilirdi; bu işlem tamamlandıktan sonra kemikler defnedilirdi. Cenazenin defninden sonra Yima'nın aleminde Mithra'nın terazisinde iyilikleri ve kötülükleri tartılıp yargılacağına inanılırdı. Ölümün bilinmezliğine karşı bir başka inanç: Reenkarnasyon inancı. İnsanın sadece bedenin öldüğüne ruhun ise ölümsüz olduğuna inanılır. Eğer insan iyi bir yaşam sürmüş ise ruhu başka bir bedenle birleşerek dünyada daha iyi bir yaşam sürecektir ama kötülükle dolu bir yaşam sürmüş ise başka bir bedende belki bir hayvan bedeninde cefâlı bir yaşam süreceğine inanılır. Tüm bu inançlar yaşamın ölümle bitmediği üzerine inşa edilmiştir çünkü insanoğlu hep yaşamayı arzu eder. Bedenen yaşayamasa bile insanların hatıralarında yaşamak ister. Evlat ve mal mülk sahibi olmak istemesinin sebeplerinden biride budur çünkü öldüğü zaman evlatlarına bırakacağı miras aracılığıyla onların hayatında bir yer edinip, evlatlarının içinde bir parça olarak yaşayacaktır. Çocuk sahibi olamayan ve evlat edinen çiftler sadece çocuk sahibi olamadıkları için değil, miraslarını yaşatacak bir varisleri olmadığı için de evlat edinirler. Bazen de tam tersi evlatlarına bir miras bırakamayacak olmak insanın içinde ölene kadar bir ukte olarak kalacaktır. Dünya üzerinde var olmaya çalışan insanı yok eden ölüme karşı yeryüzünde insana yaşama duygusu veren her şey insanda bir karşılık bulur.