21. asrın ilk çeyreğinde yaşanan manevi bunalım net bir şekilde görülüyor. Bu tehlike, Türkiye başta olmak üzere bütün dünyayı sardı. Bunun için sayısız görüş öne sürülüyor. Ayarın kaçırıldığı ve kaybedildiğinden, inanç ve ahlakın zayıfladığından, yön yitiminden, deizm ve ateizmin yükseldiğinden vs. bahsediliyor.
Ama asıl tehlike bunların başında ve ilk sırada, ahlakı zayıf, çıkar peşinde koşan ve nereye bağlı olduğu belli olmayan vede yeteri kadar bilgi birikimi olmayan siyasetçilerin yönetiminden geliyor. Namuslu siyasetçilere sözümüz var, aralarında ne idüğü belirsizlere ses çıkarmamalıdır. Bunları aralarından çıkarmalarıdır.
Siyasetçiler eski ve yeni meselesinde sınıfı geçemiyor. Geçmişi siyasetlerinde kullanıyorlar. Geçmişin geçmişte kalmasını, geleceğe bakmanın daha doğru olduğunu isteyenlerle, geçmişi isteyenlerin çatışması başlı başına bir sorun oluyor. Geçmişin geçmişte kalmaması lazım diyenler, geçmişi allayıp, pullayıp, süsleyip kullanıyorlar. Geçmişle gelecek kavgası başlı başına bir sorun haline geldi. Bu kavga yerinde debelenmekten başka hiçbir değer taşımıyor.
Geçmişi idealleştirmeye çalışanlarla, geleceği düşünenler arasında için sen haklısı, ben haklıyım kavgasına yol açıyor. Kavga gürültü, patırtı yerine geçmişin kazandırdığı tecrübeyi kullanarak, birlikte geleceğe koşmayı savunanlar azınlıkta kalıyor. Bu kavgalardan felaketlerden ve eziklikten kurtulunduğu zaman, ülkeye güneş doğacak, insanların tamamı gerçekten mutlu olacak. Manevi ve siyasi bunalım ciddi anlamda ortadan kalkacak.
Siyasetçiler, devlet gücünü kullanmadan siyaset yapamıyorlar. Çünkü kendileri ve siyasetleri halkı ikna edemiyor. Devlet kurumlarının ve mahalli idarelerin gücünü siyasetlerine alet ederek yollarına devam ediyorlar. Dolaysıyla başkanlarına bağlı kalma mecburiyetinde kalıyorlar. Aksi halde dıp dızlak ortada kalıyorlar. Kendi bilgi birikimi ve ekonomik gücü ile siyaset yapanlar çok az. Bunlarda en fazla 8-10 yıl dayanabiliyor. Sonunda ya çekiliyorlar bedel ödemekten kurtulamıyorlar. Ya da siyasi mevta oluyorlar.
İnsanlığın girdiği yepyeni bir evreye doğrudan girmesi için ön yargılardan, atıcılıktan, masallardan kurtulması gerekiyor. Dayanışmaların, kimliklerin, değerlerin ayar noktalarının yeniden değerlendirilmesi kaçınılmaz bir hakikat olarak duruyor. Manevi ve siyasi bunalımdan ülkeyi tak başına hiçbir iktidar kurtaramaz. Milli Birliği dolaysıyla devletin BEKA’sı sağlayamaz.
Batılı devletler, Osmanlı İmparatorluğu yöneticilerini, borçla muhteşem yaşama kolaylığını öğrettiler. Cumhuriyeti kuran ve yönetenler bu tuzağa 1950 yılına kadar düşmediler. 1950’den bugüne kadar ki hükümetlerin tamamı borçla kalkınma dolaysıyla muhteşem yaşama politikasını seçtiler. Türk halkıda, Avrupa halkının fikri ve bedeni zevklerine alıştı. Avrupa adetleri, sarayları, kaşenelerde yaşamaya alıştılar. Avrupa devletleri dünyadaki bütün ülkeleri sömürdükleri için borç batağına düşmüyorlar. Biz ise sömürülmekten kurtulamıyoruz.
HAYROLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.