1950 den önce tek parti gibi görünen CHP de iç kavga kurulduğundan beri hiç bitmemiştir. Ne yazik ki CHP bu kavgayı İttihat Terakkiden almış, o da Tanzimatclardan alarak kavga geleneğini devam ettirmiştir.

Çünkü ne CHP, ne ittihat Terakki, nede Tanzimatçılar, DEVLET İRADESİNDE hemfikir değillerdi. Ayrıca bir parti gibi görünen bu siyasi kuruluşların içerisinde, görüş ayrılıklarından dolayı ses çıkarmayan veya çıkaramayan ÜÇ-BEŞ den fazla parti bulunuyordu.

Atatürk ve İnönü´ den ayrı düşünen ve ayrı görüşte olanlar ya susuyor ya da zamanla tasfiye ediliyordu. Bu tutum ve davranış Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğruyol Partisi, Anavatan Partisi ve Adalet Kalkınma Partisinde de aynı minval üzere devam etti. Bu gidişle daha uzun yıllar devam eder.

Tarihten ders alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi deniliyor da, hırs ve kin galebe çaldığından dolayı hiçte ders alınmıyor. Herhangi bir evin içinde sevgi, saygı, büyük küçük yoksa o evde huzur olur mu? Elbette olmaz.

Bir partinin içinde de güven, saygı, sevgi, büyük küçük, örf adet ve ilme irfana bağlılık yoksa o partide güven, huzur ve birlik olur mu? Elbette olmaz.

Ülkenin çektiklerinin en başında, partiler arasında ki kavgaların bir türlü bitmemesidir. Depremlerdeki dip dalgalar gibi 180 senedir Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinde açık ama daha önemlisi ÖRTÜLÜ gerekçesi telaffuz edilmeyen sistem kavgaları devam ederek gelir.

Cumhuriyet döneminde de ülkeyi derinden sarsan siyasi kavgalar, 1950 den itibaren çok partili sisteme geçince de hızını artırarak bütün şiddetiyle günümüz dâhil devam etmektedir. Parti yetkilileri alabildiğine, canının istediğine, ağır sözler ve hakaretlerle hücum etme edepsizliğini marifet saymaktadır.

Parti sözcülerini ve birçok açık oturumları çocuklarımızın yanında izlemeye utandığımız için izlemiyoruz. Konuşmacıların çoğunluğu tarihi, ilmi, edebi alt-üst etmeden hiç çekinmiyor. Yeterki savunduğu partinin lideri aferin desin diye. Yazıklar olsun, bir aferine bu kadar vebal alınır mı?

Siyasetimiz, gerginlik, kavga, kamplaşma ve zıddiyet üzerine bina edilmiştir. Bunların hiç biri medeni değildir, Devlete, Millete hizmet değildir. Tam tersi bu aziz millete eziyet etmektir. Aklı eren vicdan sahipleri bu gidişe dur demelidir.

Bu siyasetle, demokrasi, hak-hukuk, adalet asla oturmaz. Hukukun üstünlüğü asla kurulamaz. Milletin birliği, asla sağlanamadığı için DEVLETİMİZ beklenen gücüne erişemez.

Siyasi hırs ve güç zehirlenmesinden dolayı Ülkede kurumlar halen istenilen kurumsallık düzeyine ulaşamamıştır. Yani kurumlar mevcut kanunlarımıza ve hakkaniyet esasları seviyesinde değildir. Memurun, amirin kanunlara mı parti yetkilisine mi bağlı olduğu çizgisi belirsizdir.

Hal böyle olunca olayın ağası kim paşası kim karışıyor. Bizde haklar hep verildiği için, insanlarımız daima bekleme ve alma peşinde koşuyor, dolaysıyla hukukunu, iradesini koruma da pasif kalıyor.

Türkiye´de halen hâkim kuvvet BÜROKRASİDİR. Siyasi güçler bürokrasiyi aşamıyorlar veya işlerine öyle geliyor. Siyasi irade bilgi, birikim ve beceride zayıf olduğu sürece elbette bürokrasinin dediklerine boyun eğeceklerdir.


25.12.2018 11:20:11

Rasim Gül

SİYASET === KAVGAMI?

SİYASET === KAVGAMI?