Günümüz Türkiye’sinde öğretmenlerimizin görünürdeki imajı pek hoş değildir. Öğretmenler az çalışan, çok fazla rapor almak suretiyle kaytaran, kendini yetiştiremeyen, fazla okumayan insanlar grubu olarak algılanmaktadır.

      Öğretmenlerimiz sanıldığının aksine çok çalışmaktadır. Ancak; Öğretmenlerle ilgili beklenti çok yüksek olduğundan; Öğretmenlerimizin az çalıştıkları düşünülmektedir.

       Öğretmenlerimizin iş yükü çok fazladır. Öğretmenler en temel görevleri olan ders verme dışında; Plan yapmak, öğrenci kişilik hizmetleri yürütmek, zümre/şube toplantıları yapmak yazışmalarını yürütmek, belirli günler ve haftalarla ilgili çalışmaları yapmak, e okula öğrenci bilgilerini girmek, öğrencileri sosyal ve sportif faaliyetlere yönlendirmek, öğrenci velileriyle ilgilenmek, öğrencilerin her türlü sorunlarıyla başa çıkmak ve okul idaresi tarafından verilen gerekli/gereksiz her türlü işi yapmak gibi daha sayamayacağımız bir çok görevle uğraşmak zorunda bırakılmaktadır.

      Öğretmenlerin iş yükünün fazla olması tüm bu görevleri beklenildiği gibi yapmalarına imkan tanımamaktadır. Doğal olarak bu kadar iş gücünün altından kalkamayan öğretmenler hakkıyla yapamadıkları işleri ‘’Mış Gibi’’ yapmaktadırlar.

     Öğretmenlerimizle ilgili en büyük yanılgı: Öğretmenlerimizin çalışma saatlerinin memurlarla mukayese edilmesidir. Öğretmen haftada on beş saat çalışıyor, memur otuz kırk saat çalışıyor düşüncesi teknik olarak doğru görünmektedir ancak öğretmenlerin on beş saati belki de masa başı çalışan memurun kırk beş saatine bedeldir. Öyle olmasaydı yapılan araştırmalarda en fazla mesleki tükenmişlik hissi yaşayan meslek grubundan birisi de  öğretmenler olmazdı. 

      Öğretmenler sürekli olarak stresli bir ortamda görev yapmaktadır.

         İlköğretimde yerine göre kırk elli öğrencinin tamamıyla birebir ilgilenmek, onların her türlü problemlerine çözüm bulmaya çalışmak ve sınıf hakimiyetini sağlamak için sürekli bağırmak zorunda kalan öğretmenler günün sonunda harap ve bitap düşmüş bir şekilde evlerine gitmektedir. Bu denli yorgun düşen öğretmen bırakın okuyup kendilerini geliştirmeyi; ancak dinlenebilmektedir. Öğretmenlerin içinde bulunduğu bu durum beden dillerine de yansımakta; pek çok öğretmen asabi, bitmiş tükenmiş bir insan olarak görünmektedir.

        Ortaöğretimde öğretmenler ders vermek dışında ergenlik dönemindeki gençlerin kişilik problemleriyle uğraşmak zorunda kalmaktadır. Yerine göre kırk elli öğrencinin bulunduğu sınıflarda sınıf hakimiyetini sağlamakta güçlük çekmekte; Zaman zaman asayiş problemleriyle karşılaşmaktadır. Dayak yiyen bıçaklanarak öldürülen öğretmenler günümüzün gerçeklerindendir.

     Öğretmenlerimizin bir çoğunun hiçbir ücret beklemeksizin hafta sonları öğrencilerine kurslar düzenlemesi, diğer meslek gruplarında pek fazla görülmeyen gönüllü çalışmalar  öğretmenlerimizin fedakarlığını tescilleyen davranışlardır.

     Öğretmenlerin iki üç ay yattığı/tatil yaptığı algısı hem öğretmenlere karşı bir yan bakış doğurmakta hem de öğretmenleri incitmektedir. Zira bu tatili düzenleyen öğretmenler değildir. Öğretmenler kendilerine verilen bir program dahilinde görevlerini yapmaktadır. Bu gün devletimiz yaz tatilini kaldırıp öğretmenlere yazın görev yapacaksınız dese öğretmenler buna hayır demez/diyemez. Öğretmenlerin yaz tatili ‘’İstemem yan cebime koy’’ kabilinden olsa iyi olur ama olmasa da çok mühim değil anlamında bir bakış açısıdır. Günümüzün ekonomik şartlarında çoluk çocuk okutan, ekonomik şartlarla boğuşan öğretmenlerin ders ücretlerinin kesilmesi pahasına uzun tatil yapma düşünceleri pek akılcı görünmemektedir.

        Öğretmenlerin iki ay tatil yapmaları sebebiyle yıllık izinlerinin olmayışı anlaşılabilir bir şeydir ancak mazeret izinlerini Milli Eğitim Personeli İzin Yönergesine göre okul müdürlerinin direk olarak veremeyişi, il veya ilçe milli eğitim müdürlüklerinin onayından geçmesi öğretmenlere yapılabilecek en büyük haksızlık olarak değerlendirilebilir. Öğretmen direk olarak müdüründen izin alamadığı için, müdürün teklif ettiği izinleri onaylamayacak yapıda il/ilçe milli eğitim müdürleri olduğundan; Bu yazışmalarla uğraşmaktansa işi olduğunda bir hekime boyun bükerek bir, iki gün rapor istemektedir. Bu olay sıklıkla tekrar ettiğinden doktorlar öğretmenleri kaytaran görevden kaçan insanlar olarak düşünmekte ve etrafındaki insanlara da öyle lanse etmektedir.

         Diğer meslek grubundaki memurlar yıllık izinlerini genellikle kendilerinin en fazla ihtiyaç duyduğu düğün, cenaze, beklenmedik  şahsi işler, kafalarını dinlemek için kullandıkları tatiller şeklinde değerlendirirken; Öğretmenlerin bu türden işlerini (sanki ellerindeymiş gibi) yaz tatilinde yapmaları beklenmektedir ve eğitim öğretim yılı içerisindeki buna benzer işlerde almak istedikleri izinler onlara çok görülmektedir.

      Öğretmenlerimizin okumayıp kendini geliştirmediği düşüncesi tam bir yanılgıdır. Öğretmen diğer tüm meslek grupları kadar hatta daha fazla okumaktadır ancak eğitim öğretimin çok geniş bir alan olması  meslekte fark yaratmalarına engel teşkil etmektedir.

     Öğretmenlerin eleştirilmesi tuzun kokması gibi bir şeydir. Çünkü: Öğretmenlerin az çalışması kendini geliştirememeleri dar anlamda öğretmenleri ilgilendirir gibi görünse de dikkatli bakılacak olursa bu düşünceden tüm meslek gruplarının nitelikli yetişemediklerini kestirmek zor değildir. Zira tüm meslek gruplarını yetiştiren öğretmenlerdir.

       Dünya üzerinde yaklaşık olarak 15. Ekonomi olan Türkiye için insan gücüne niteliksizliği yakıştırmak ne kadar yanlışa; Öğretmenlerin niteliksiz olduğunu düşünmek de o denli yanlıştır.

       Yaklaşık yedi yüz bin personeli olan bir camianın bu denli olumsuz eleştiriye maruz kalması öğretmenlerimizin kendilerini anlatma ve haklarını savunma konusunda eksik kaldıklarını gösterebilir.

       Gerçi öğretmenlerimiz arasında eleştiriyi fazlasıyla hak eden kişiler yok değildir. Ancak öğretmene yakışmayacak davranışları  yapan bu öğretmenlerin yapmış olduğu hataları tüm öğretmen camiasına mal etmek büyük bir yanılgıdır.

       Son zamanlarda öğretmenlerimize yönelik basında veya değişik platformlarda yapılan olumsuz değerlendirmeler öğretmenlerimizin imajını olumsuz yönde şekillendirmektedir.

     Sonuç olarak:  Öğretmenler hakkındaki olumsuz değerlendirmeler ağırlıklı olarak  öğretmenlerin yapmış olduğu hatalardan kaynaklanmamakta aksine kendileri dışındaki faktörlerden, farklı ve dar bakış açılarından kaynaklanmaktadır.   Öğretmenlerimizin bu anlamda topa tutulması en basit tabirle haksızlık, belki de olayı öğretmenlerimizin perspektifinden görememektir.

 

Fatih PINAR

 

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni


2.11.2013 00:00:00

Ali Genç

Öğretmenlerin İmaj Sorunu

Öğretmenlerin İmaj Sorunu