Birinci Cumhuriyet, İstiklal Harbinden sonra, 29 Ekim 1923 yılında kuruldu. Atatürk´ün cumhurbaşkanı ve İnönü´nü başbakan oldu.1937 yılında İnönü başbakanlıktan ayrıldı, başbakanlığa Celal Bayar getirildi. Bayar bu görevi 1939 yılında bıraktı. Şemsettin Günaltay başbakan oldu.

       Birinci Cumhuriyette demokrasi, 14 Mayıs 1950 de Söz Milletin, diye yola çıkan Demokrat Partinin iktidara gelmesi ile başladı.  Bayar´ın cumhurbaşkanlığı ve Menderes´in başbakanlığında Türkiye on yıl içinde müthiş atak yaparak, ekonomide, sosyal ve kültürel alanda, eğitimde bütün konularda kayda değer gelişmeler sağladı.

       Tabi olarak su uyudu iç ve dış düşman uyumadı, önce ülke içinde çeşitli kesimlerde karışıklık çıkarılarak, kalkınma ve hizmet yavaşlatıldı, ardından halk endişeye sürüklendi. Her şey ayarlanmış ihtilal ortamı hazırlanmıştı.

      27 Mayıs 1960 darbesi yaptırılarak, Demokrat Parti kadroları aşağılandı, işkencelere tabi tutuldu ülkenin başbakanı ile iki bakanı ASILDI. Ülkede karmaşa ve kargaşaya yol açan, devlet idaresini KIRK parçaya ayıran bir anayasa yaptırıldı. Partilerin kurulmasına izin verildi.

       Partiler kuruldu ama ihtilalcilerin niyeti DP nin devamı niteliğinde asla bir sağ iktidar istenmiyordu. İktidar olması istenen parti CHP idi.

       Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi, BİR AY sonra,

       15 Ekim 1961 de genel seçime gidildi. Seçim sonuçları ihtilalciler için tam bir yıkım oldu. .450 milletvekilinden CHP 173, sağ,  blok 277 milletvekili almıştı. Sağ bloka hükümeti kurdurmadılar.

        İnönü´ ye koalisyon hükumetini kurdurdular, aksi halde parlamentoyu kapatacaklarını açıkça ilan ettiler. İnönü hükumeti kurdu ama yürütemedi. İnönü başbakanken iki defa da ihtilal girişimi oldu ama girişimde bulunanlar yakalandı ve asıldı.

        1965 yılına kadar 4 defa koalisyon kuruldu hiç biri Ülkede istikrarı sağlayamadı. 1965 yılı genel seçimlerinde Adalet Partisi, Demirel´in başkanlığında tek başına iktidara geldi. Hemen hükumeti kuran Demirel dört yıl içerisinde ülkeyi her yönüyle şaha kaldırdı. İstikrarı sağladı. Ülkede huzuru sapladı.

           Türkiye,1969 yılında genel seçime gitti. Süleyman Demirel başkanlığında seçimlere giren AP yine tek başına iktidara geldi. Yine kalkınma ve refah olanca hızı ile devam ediyordu.

       Her zaman olduğu gibi, Türkiye ne zaman kalkınmayı ve huzuru yakalasa içerden ve dışardan fitne kaynatılır, kargaşa ve karmaşa başlatılır, alt yapı oluşunca da ordu müdahale görevini üstlenir.

       12 Mart 1971 de ordu yine görevi üstlendi darbe yaptı, Demirel başbakanlıktan istifa etti Ülkede yine istikrarsızlıklar başlattılar. Koalisyonlar, 1974 genel seçimi, yine koalisyonlar, ardından 1977 genel seçimi ve ikinci defa Ecevit´in başbakanlığı, yine koalisyonlar kırıla gidiyordu. Lakin ülkenin kalkınması düştü, huzuru kaçtı, ölümlü öğrenci kavga ve hareketlerinin ardı arkası kesilmedi.

     Özellikle büyük şehirlerde akşamları kimse sokağa çıkamaz oldu çünkü sokaklar anarşistlerin eline geçmişti.

       Eylül 1980 ne gelindiğinde, Ülke yönetilemez hale geldi. Başkent Ankara da polis ve asker güvenliği sağlayamaz oldu. Zaten aradıkları ortam da bu idi, ihtilalin alt yapıları hazırlanmıştı.

       12 Eylül 1980 günü Ülkeyi yüzyıl geriye götürecek, sözüm ona ordu emir komuta içinde iktidara el koydu, siyasiler tutuklandı.

       1980 ihtilali, Fetö Terör Örgütünün YÜZ misli ülkeye ve gençliğe zarar verdi. Gençlikte ki idealizmi yok etti. Vatan ve millet sevgisi direk suç kabul edildi. Yüzbinlerce genç işkencelerden geçirildi. İdealleri ve gelecekleri elinden alındı.

      Vatan kurtarmaya soyunmuş aslanlar, henüz yazılmamış destanların kahramanları, sindirilmeye çalışıldı. Ama onlar, despotlara meydan okuma asaletine sahiptiler ve okudular da.

      İnanın Türk gençliğine yapılanı, İngilizler, sömürgeleri olan ülke gençlerine yapmadılar.  Gençlik halen kendine gelemedi. Onların amcacıda zaten bu idi. Gençliği iğdiş ettiler, şimdi gençliğin yüzde doksan-doksan beşi moda takip ediyor. Hippi kılıklı bir sürü avene genç türedi.

    9 Temmuzda yürürlüğe giren başkanlık sistemi ile İKİNCİ CUMHURİYET dönemi mi başladı? Biz böyle inanmak istiyoruz. Ancak lafla değil kurum ve kuruluşları ile olmasını bekliyoruz. Partizanlığın bittiği, ehliyet ve liyakat dayalı bir uygulama bekliyoruz.

     Milletin parasını harcama yetkisi olan VALİLERİN ve BELEDİYE BAŞKANLARININ hesap vermesini istiyoruz. Daha açığı milletin parasını kim harcıyorsa onun hesap vermesini istiyoruz.

      Türk Devleti BÜYÜK DEVLET olacaksa, bu inanca uygun, birikimli ölümüne Devlet ve Milletine sadık insanların devletimizin yönetiminde görev almasını bekliyoruz.

       Değil para pul, ülkenin bütün makamları verilse dönüp bakmayacak vatanperver iyi yetişmiş insanlara görevler verilmesini bekliyoruz.

        Ülke idaresinden vesayetin kalktığı, devlet kademelerinden hainlerin temizlendiği, hırsızlık ve ihale yolsuzluklarının yok edildiği, bir TÜRKİYE BEKLİYORUZ.

        Artık ülke idare yetkisini Büyük Türk Milleti kime verdiyse, o idare etsin.

       Bu yazdıklarımıza yüzlerce konu ilave edebiliriz, ancak önümüzdeki günlerde yapılan icraatların farkına bakacağız, eskinin aynısı ise dağ fare doğurdu diyeceğiz, hayallerimiz gerçekleşmeyecek.

        Başka bir deyimle, deve eti yiyelim imanımız tazelensin diyorduk, deve eti yediydik eski imandan da olduk deyip hayallerimizi başka bahara bırakacağız.

          Başkanlık sistemi milletimize hayırlı olsun.

                                                 HAYIR, OLA, MUVAFFAK OLA, MUZAFFER OLA.


13.07.2018 09:09:25

Rasim Gül

İkinci Cumhuriyet mi?

İkinci Cumhuriyet mi?