Çocuk akşam eve gelmiş ve babasına sormuş:

Baba hayat bilgisi dersinde yönetimleri işliyoruz, bana demokrasiyi anlatır mısın?

Babası:

Anlatmasına anlatırım yavrum ama senin bazı tanımları bilmen gerekiyor, demiş. Bak şimdi benim fabrikam var ve eve para getiriyorum, ben kapitalistim. Paranın nasıl harcanacağına annen karar verir, o hükümet. Hepimiz senin için yaşıyoruz, sen halksın. Beşikteki kardeşin, gelecek. Hizmetçimiz ise işçi sınıfı. Sen bunları öğren. Ben sabah sana demokrasiyi anlatırım, demiş.

Gece çocuk uyanmış bir bakmış ki küçük kardeşi altını pisletmiş ve durmadan ağlıyor. Hemen anne ve babasının odasına gitmiş. Annesi horul horul uyuyor. Uyandırmaya çalışmış ama başaramamış. Babası yatakta değil, geçerken hizmetçinin odasına bir bakmış ki hizmetçiyle babası aynı yatakta. Çaresiz dönüp yatmış. Ertesi sabah babası:

Gel oğlum sana demokrasiyi anlatayım, demiş.

Çocuk:

Gerek yok baba, ben artık biliyorum! Yanıtını vermiş ve anlatmış; kapitalistler işçi sınıfını becerirken yönetenler uyuyor, halk endişeli, gelecek ise b...k içinde! Sizin demokrasiniz güzelmiş der.

Demokrasi adına bugüne kadar halkı u……lar, bugün işlerine gelince demokrasi narası atarak yollara dökülenler, işlerine gelmeyince işçiyi satan kaptalisleri unutmamak lazım .

Kapitalist demokrasi böyle iken, idarecilerin kapitalisti olmaz mı?

Bir gün padişahın aklına "köylü möylü", "fakir makir" gibi konuşmaların neden yapıldığı gelir ve ferman verir; "Neden böyle konuşuluyor cevabı verene ağırlığı kadar altın verecem." Nice alimler ulemaları gelir fakat padişaha bir türlü aradığı cevabı veremez. Bir gün yaşlı ve çok bilgin birisi padişahın huzuruna gelir ve başlar anlatmaya; "Padişahım köylü diye ektiğini yiyen yarı aç yarı tok yaşıyanlara denir. Möylü ise yanında adamları olan adamları çalıştırıp kendisi yiyene denir" der. Padişah aldığı cevaptan memnun sana bir soru daha soracağım aynı şey padişah madişah diyenler içinde geçerli mi? Adam şu müthiş cevabı verir: "Olmaz olur mu padişahım rahmetli babana hiç benzemeyen madişahsın” der.

12 Eylül İhtilali yıllarında, bir adamın papağanı varmış. Adam ne sağcı ne solcu ne kominist ne de faşistmiş. Bir gün adam papağana, "bak papağan ben bugün solcuları eve çağıracağım onlar gelince yaşasın solcular yaşasın solcular diye bağıracaksın" demiş. Bizim papağan solcular gelince başlamış "YAŞASIN SAĞCILAR" diye bağırmaya. Bunu duyan solcular adamı bir güzel dövmüşler.

Adam bakmış papağan sağcılar diye bağırınca ertesi gün sağcıları çağırmaya karar vermiş. Sağcılar gelmiş bizim papağan başlamış yaşasın solcular yaşasın solcular. Tabi bunu duyan sağcılar adamı bir güzel dövmüşler.

Buna sinirlenen adam papağanın tüylerini yolup kümese hapsetmiş. Tavukların hepsi kahkahalar atarak gülüyorlarmış. Sonra bizim papağan demiş, "Ne gülüyorsunuz fahişeler ben sizin gibi fuhuştan değil siyasetten girdim içeri."

Eski Milletvekillerinden, dinine imanına yani Müslümanlığa çok bağlı olan Mehmet Akif Ersoy'un kendisine mecliste onu sevmeyen bir milletvekili tarafından şu soru sorulur: “Mehmet Bey ya siz veteriner değimliydiniz? Bunun üzerine Mehmet Akif Bey cevabi yapıştırır: “ Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu? Çünkü adamın bir yeri ağrıyormuştu.

İki deli hastaneden kaçmışlar o kadar koşmuşlar ki şehrin ortasına geldiklerinde nefes nefese kalmışlar. Aksilik ikisininde acil tuvalet ihtiyacı gelmiş, büyük olan ordan geçen genç bir delikanlıya: "Affedersiniz burada tuvalet var mı? Arkadaşla çok sıkıştık." Deli olduklarını anlayan genç ilerde cadde ortasında duran çöp varillerini göstererek: "İşte burası tuvalet."

Dalgasını geçer ve gider. Bizimkileri hemen çöp varillerinin üzerine çıkarlar. Büyük tuvaletlerini yapmaya başlarlar. Bu arada delileri gören halk seyretmek için etrafına toplanır. Bir kalabalık bir kalabalık büyük deli yanındaki deliye: "Ulan iyi ki acele etmişiz şu tuvalet sırasına, bak bizi bekliyorlar."


1.09.2019 10:42:00

Erdogan Kaya

Hem gülelim hem de düşünelim